büroda her türlü ayak işlerini yapmaya alışkın olan bünyem, patronun çocuklarını okuldan almaya gideceğini duyunca söylene söylene düştü yollara.
tam okulun bahçesine geldim, zil çaldı. çocuklar koştura koştura çıkıyorlar. hepsi de zengin veledi. aralarına karışan bi çocuk çekti dikkatimi. zayıf, küçücük. sanırsın ki 3- 4 yaşında. montu bile yoktu üzerinde havanın soğukluğuna rağmen. küçüklüğüm geldi aklıma. tam ben maziye dalmışken; enerjisi fazla gelmiş çocuklardan birisi - ki bence canavar- çantasını çekti garibimin.
çocuğun çantasının da alt kısmı sökülmüş zaten, bağlamış bi de onu yavrum.
çarpınca; çantasının kopan tek kolu yüzünden yere kapaklanıverdi.
cız etti içim birden...
aradaki mesafeyi kat edip nasıl atladıysam oraya, kaldırdım hemen "dur ablacım, dikkat et!" diyebildim sadece.
o arada üstünden geçen öğrenciler yüzünden ezilen küçük çocuğa.
kalktı, üstünü başını temizledim, o esnada gitti... ben farketmeden.
çocukları alıp büroya dönerken; iki şeye lanet ettim.
bir; okul yakın diye yanına çanta, cüzdan, para vs. almayan salak kafama.
iki; zengin ile fakir arasındaki bu derin uçuruma...