bu halk dinini bilen dini sebeplerle, bilmeyen geleneksel sebeplerle başörtüsünü islamla tanıştığından beri kullanagelmiştir. ne zamandır ki tanzimatla beraber batılılaşma periyoduna girmişiz, o zaman avrupalılara önce erkeklerimizin giyimi, ardından da kadınlarımızın giyimiyle benzeşmeye başlamışız. bunu en güzel bursa muradiyedeki anadolu giysileri müzesinde görebilirsiniz, gelinliklerdeki değişim insanı şaşırmaktadır.
gelelim başörtüsünün siyasi bir kimlik kazanmasına, atatürk bildiğimiz gibi başörtüsüne karşıydı çünkü düşüncesi bunun ilerlememiz önünde bir engel olduğuydu. başörtüsünün siyasal bir ukte haline gelmesi ise 70 lere kadar istanbulun ve ankaranın osmanlıdan arta kalan zengin bürokrat ailelerinin çocuklarının üniversiteleri dolduruyor olmasıydı. zaten az olan kız öğrenci sayısı da bu modern ailelerin çocuklarından oluşmaktaydı. fakat ne zaman sağcı iktidarlarla anadoludaki insanın da eğitime dahli ve kentlere göç hızlandı, anadolu insanı yani daha dindar insanlar üniversitelere girmeye başladılar. belli bir süreden sonra kızlarını o zamana kadar okutmamış veya şehirden uzak olmalarından dolayı okutamamış dindar aileler için kızlarını okutma ihtiyacı doğmaya başladı. işte ilk başörtülülerin de üniversiteye girmeleri böyle gerçekleşti.
ilk başörtülü öğrenci üniversiteye girdiğinden itibaren de başörtüsü bir sorun haline gelmiştir. bu atatürk'ün türkiye'yi modernleştirme çalışmalarına ters düşüyordu ve atatürkçü hassasiyetlere sahip kesimler tarafından tepki görmesi kaçınılmazdı, nitekim hiçbir partinin başörtüsünü gündeme getirmediği zamanlarda ilk tartışmalar yaşanmaya başlamıştı bile.
aslen başörtüsü bir siyasi simge değildi, ancak bunu bazı insanlar karşı sınıfın siyasi simgesi olarak gördüler, çünkü kendilerinin içinde böyle biri yoktu. başörtüsü ve türban ayrımına gelince, eğer 60-70 lik bir yaşlı bayan aynı kendi ninelerinin yaptığı gibi "başörtüsü" ile üniversitede okumaya kalksa acaba ne olur insan merak etmiyor değil.