kumarbaz

entry123 galeri
    30.
  1. "kumarbaz"

    31 aralık 2010 gecesi'nde, istanbul'un tarlabaşı mahallesi'ndeki al yazmalım kıraathanesi'ne, ince sarı kaşlı, çakır mavi gözlü, uzun boylu, kendisine ait olmadığı her halinden belli siyah kumaş pantolonlu, daha önce başkalarınca giyildiğinin tahmin edilmesi zor olmayan beyaz gömlekli genç bir çocuk girer.

    her 31 aralık gecesi olduğu gibi o zamanda kıraathanelerde, kumar oynanmasına göz yumulduğu bir yeni yıl gecesidir. çocuk da bu yüzden oradadır. çocuk iyi oyuncu. hem de çok iyi oyuncu.

    çocuk al yazmalım kıraathanesi'ne girdiğinde, ilk iş olarak etrafı inceler. 10 tane yeşil örtülü masayı... her masanın etrafındaki insanlı 4 sandalyeyi... kare şeklindeki kıraathanenin, kenarlarında dizili maç akşamlarında kullanılan 100'den fazla sandalyeyi... ocağı... ocağın kenarındaki, kapısına neredeyse kıraathanenin girişinden görülebilecek büyüklükte "büyük yasak!!!!!" yazılı kağıdın asılı olduğu tuvaleti... yasağı aldırmadan tüttürülen sigara dumanlarını... buruşukluklarıyla, tecavüze uğradıktan sonra kenara atılmışlığı çağrıştıran ve okunmayı istemeleriyle de, genelev salonunda müşteri bekliyen hayat kadınlarını hatırlatan 20'ye yakın günlük gazeteyi... masaların üzerindeki kendisinin ekmek teknesi olan iskambil kağıtlarını... birkaçı her an bozulabilecek olan tembel ışık veren florasanları... her kıraathanede bulunan, ama hiçbir zaman aktif kullanılmayan yazarkasayı... kumar oynayan 40 tane adamı... kumar oynayanları izleyen 20-25 tane adamı... gözleyerek hafızasına kazır çocuk.

    çocuk, bir an "ben 67 tane baltanın, arasına girecek ne suç işledim?" diye söylenirken... al yazmalım kıraathanesi'ndeki balta sayısının 68 olduğunu, başını sola çevirdiğinde far'keder: duvardaki posterden ibrahim tatlıses, kendisine sırıtmaktadır.

    çocuk uyanık. çocuk, kafasında kırk tilki dolaşan ama o kırk tilkinin kırkınında, kuyruğu birbirine değmeyen cinsten. çocuk, masaların etrafında dolaşır. diğer oyuncuları analiz eder. yüzlerine bakar. yüzlerine bakarak kültürlerini, karakterlerini, memleketlerini, oyunu bilip bilmediklerini, zaaflarını, dikkatlerinin gücünü... hepsini analiz eder, keşfeder.

    çocuk, sinek kaydı traş olmadan kumar oynamaz. sebep: masum görünmek, mazlum görünmek, yaşını göstermemek, saf ayağına yatmayı kolaylaştırmak. çocuk, kumar oynarken sürekli saf numarası yapar. başını hafif öne eğer. yavaş yürür. küçük adımlar atar. kısa cümleler kurar. nazik olur. herkese "abi" der. çocuk, kumar oynadıktan sonra, bir daha aynı kişiyle kumar oynayamaz. istese de oynayamaz. bunun için mekanlara girdiğinde, tanıdık olup olmadığını belirlemek, çocuğun tek parça olarak yaşaması için gereklidir.

    çocuk masaların etrafında dolaşırken, oyuncuların gözlük takıp takmadıklarına, içtikleri çaylarına, içtikleri çaya şeker atıp atmadıklarına, kıtlama mı yoksa karıştırarak mı içtiklerine, şeker atıyorlarsa kaç şeker attıklarına, sol ellerini mi yoksa, sağ ellerini mi kullandıklarına, pazularına, dolayısıyla da kavga çıkarsa dayak atma ve ya dayak yeme ihtimaline... herşeye... herşeye... herşeye dikkat eder. analiz eder.

    ama çocuğun, 10 masanın etrafında dolaşırken ki asıl amacı; en iyi oyuncuyu, en müsait masayı, en saf oyuncuyu belirlemekten çok, en çok paranın döndüğü masayı tespit etmektir.

    sonunda biri kalkar 10 masanın birinden, en don gömlek haliyle ve en masaya herşeyini bırakaraktan. çocuk, hemen oturur onun yerine. az önce kalkanın sandalyede bıraktığı sıcaklık, çocuğu rahatsız eder. "ama olsun. konsantre olmak gerek." der çocuk.

    çocuğun oturduğu masadaki diğer 3 adam, onu pek sıcak karşılamaz. çünkü; tanımazlar onu. ama bizim çocuk, öyle güzel oynar ki saf numarasını... diğer 3 adamda "bir an evvel alalım şu sübyanın cebindeki üç kuruşu" izlenimini oluşturur. öyle ki adamlardan biri "şimdiden ver bize cebindeki üç kuruşu da zaman kaybetmeyelim." deyip kahkahalarını al yazmalım kıraathanesi'nin atmosferindeki, sigara dumanlarına karıştırdığında... bizim çocuğun: "cebimde 3 kuruştan fazla var abi. bak tamıtamına 34 lira." diye karşılık vermesi, masadaki diğer 3 adamı da kahkahalara boğar. derken... bir şekilde oyuna başlarlar.

    çocuk, arka arkaya üç el kaybeder. masadaki diğer üç adam "kalk çocuk yol paranı da almadan." der. çocuk, oyuna devam eder. sonra bir el kazanır çocuk. sonra bir el daha... sonra bir el daha... sonra bir el daha... derken... tam karşısında oturan öğretmen emeklisini, masadan kalkmak zorunda bırakır. sonra solundaki işsiz genci de... başkaları oturur masaya onların yerine. onlar da bir süre sonra kalkmak zorunda kalır.

    derken... çocuk, bütün al yazmalım kıraathanesi'nin dikkatini çekmiştir artık. bütün gözler çocuğun üzerindedir. daha bir dikkat ederler artık çocuğa ve çocuğun ellerine. hafiften toplanırlar başına, farklı tepkiler vererek. kimi kıskanır... kimi "bravo evlat!" der... kimi şaşkınlıktan, gözlerini yuvalarından çıkarır... kimi şapka çıkarır... kimi "şans" der... kimi "çocuk işi biliyor." der... der... der... der...

    ama sonunda al yazmalım kıraathanesi'ndeki kimse, çocuğun karşısına oturmaya cesaret edemez. kıraathanede çocuğun masasına oturacak kimse kalmayınca... çocuk için al yazmalım kıraathanesi'nden ayrılma vakti gelmiştir. çocuk, kıraathaneye girerken cebinde olan 34 lirayı, çok iyi bir para yapmıştır. keyiflidir artık çocuk. eee... çocuk, keyiflenmeyi fazlasıyla haketti. kolay değildir öyle 68 tane adamı, sıkı bir oyun oynayarak dize getirmek. kolay değildir öyle "adamı masana oturmaya cesaret edemez" duruma getirmek.

    çocuk, al yazmalım kıraathanesi'ne ilk girdiğinde önce saf numarası yapıyordu. çocuk, sonra bir masaya oturdu. bilerek üç el kaybetti, saf gibi bakarak. sonra bir el kazandı. sonra bir el daha... sonra bir el daha... sonra bir el daha... derken... herkesi yendi. çocuğun saf bakışları, yerini "siz benim kim olduğumu biliyormusunuz?" bakışlarına bıraktı.

    34 lirayla al yazmalım kıraathanesi'ne giren çocuğun cepleri, şimdi para doluydu. şöyle bir kolunu arkaya atıp, sandalyesine yaslanarak 68 tane adamın yüzündeki, çaresiz ve zavallı ifadeyi izlerken... yüzünde sade ama anlamlı bir gülümsemeyle, zaferini kutladı çocuk. kıraathaneye ilk girdiğinde yüzüne bile bakmayan, kendinden en az 20 yaş büyük ocakçı yanına ilişip: "çay alırmısın abi? başka bir isteğin var mı?" diye sorduğunda... çocuk:
    _gitmek gerek. zaman yok, diye cevap verdi.

    çocuk al yazmalım kıraathanesi'nden ayrılmak için ayağa kalkarken, suratında "şimdi benim ki olduğumu öğrendiniz mi?" bakışı vardı. çocuk, al yazmalım kıraathanesi'nin kapısından çıkıp, beş metre arkasına bakmadan yürüdü. sonra arkasına dönüp, kıraathaneden kendisini izleyen gözlere, zafer kazanmış komutan edasıyla baktı. ardından yeniyıla eğlenerek girmek için, beyoğlu'na çıkan bayırlara doğru ilerlerken, tarlabaşı'nın karanlık sokaklarında kayboldu.

    al yazmalım kıraathanesi'ndeki, 68 tane adam hala şoku yaşıyordu. hala o 68 adamın bakışları çocuğun çıktığı kapıda, oturduğu masada ve sandalyedeydi. kimi çocuğun oynadığı kağıtları inceledi. ama o 68 adamın içinde, çocuğun zaferini kıskanan kıskanmayan... "şans" diyen, "çocuk işi biliyor" diyen... şaşkınlıktan gözlerini yuvalarından çıkaran, şapka çıkaran... herkes ama herkes çocuğun hakkını teslim etmişti. çocuğun büyüklüğünü kabul etmişti.

    derken... çocuğun oturduğu masada oturan miskin bir adam, sakarlıktan çayını masanın üzerine döktü. çocuğun zaferi, adamların üzerinde öyle bir eziklik duygusu oluşturmuştu ki... o eziklik duygusunun etkisindeki 68 adam, çayı masaya döken miskine bir söz söylemedi... çatmadı... dalga geçmedi... aynı eziklik duygusuyla ocakçı, hemen ıslanan masa örtüsünü değiştirmeye yöneldi. örtüyü değiştirmek için, çocuğun oturduğu sandalyeyi şöyle bir geri çekti ocakçı... yerdeki fazladan kağıtları gördü. ocakçı, o anki hiddetiyle hemen ıslanan masa örtüsünü çekti. örtünün altından da fazladan kağıtlar çıktığında, al yazmalım kıraathanesi'ndeki 68 adamdan birkaç kişi aynı anda, aynı küfürü etti: "ha siktir!"

    masanın altından bir de 5 santimlik kare şeklinde bir kağıt çıktı. kağıttaki notta çocuktan al yazmalım kıraathanesi'ndeki 68 adama, bir mesaj vardı:
    "dünya döndükçe ben bu oyunu kazanırım beyler! hepinize mutlu yıllar!" diyordu çocuk.

    31 aralık 2010 gecesi'nde, istanbul'un tarlabaşı mahallesi'ndeki al yazmalım kıraathanesi'ne, ince sarı kaşlı, çakır mavi gözlü, uzun boylu, kendisine ait olmadığı her halinden belli siyah kumaş pantalonlu, daha önce başkalarınca giyildiğinin tahmin edilmesi zor olmayan beyaz gömlekli genç bir çocuk girer.

    işte o çocuk; benim...
    7 ...