Hikayenin günümüzde yaşanması halinde karakterinin ben olduğuma inanacağım, kitaptaki ana karakter olan isimsiz kadına kalemiyle ustalıkla hayat verebilmiş Kürşat Başar'ın harika romanı...Bir kadının yaşadığı yalnız bir aşk. Tüm o sevinçler, iç çekişmeler, mücadeleler, çalkantılar tek başına yaşanır. Evet ortada ara sıra gelip yoklayan bir adam vardır. Mesleki konumu bir yana; yaramaz, şımarık bir çocuk gibi "Cee" yapmaktan öteye gidemeyen, asla kadının ne yaşadığını sorgulamayan, ilişkiyi hiçbirzaman tam anlamıyla sahiplenemeyen, yaptığı romantik jestlerle,olup olmadık yerlerde kadının karşısına çıkarak günü kurtaran bir adamdır O. Kadın çocukluğundan, genç kızlığından itibaren hayatına bir şekilde dahil olmuş bu adama hep hayranlık duyarak hayellerinde başkalaştırmıştır, yüceltmiştir, ona söylemeden hissettirmeden içinde bir aşk büyütmüştür, birlikteyken bile tam olarak telaffuz edemediği duygular yaşamıştır. O yüzdendir ki bu ilişkinin bir yanı hep gölgede kalmıştır, paylaşılmamıştır sevgiliyle, kimbilir belki de gizemi de buradan beslenmektedir. Bu hikayede aşkı yaşayan sadece kadındır benim kanımca, o yüzden monolog bir iç diyalog sürüp gider kadının yaşantısında. Pişmanlıklar da tek başına göğüslenir, bedeller de. Her yasak aşkta olduğu gibi..Ama herşeye rağmen şimdi sorsalar o kadına ve bana hep aynı cevabı veririz...
"Eğer hayatınızın bir anına gidip orada sonsuza dek kalacaksınız deseler yalnızca iki şeyden birini seçmek isterdim. Biri, o çocukluğun bahçesindeki ağacın dalına asılı salıncakta sallanırken... Öteki, bütün hayatım boyunca en çok sevdiğim adamla öpüştüğüm ilk gün..."