depresyon

entry1158 galeri video1
    215.
  1. odamdayım. saat 6 yirmi beş. yatağım pencereye karşı. içeri mart güneşi giriyor. perde, esen ılık yelden arada havalanıp iniyor. bir yandan araba sesleri. anasından güzel doğmuş bir gün. yatağından zor kalkmış bir ben. kahvaltıdayım. kahvaltıdayım dediysem. bir iki kase kahvaltılık, bir bardak çay. reçel kasesi öylece duruyor. dibi kireç tutmuş ısıtıcıda ısıttığım suyla yaptığım çay da masada. zaten bu şehrin suları çok kireçli. bazen, böbreklerim tıkanacak diye düşünüyorum. saçma salak doğranmış salatalıklar tabakta. yeşil zeytinler de duruyor. ben duruyorum. bıraksalar yıllarca o masada duracak gibiyiz zaten. zeytinler ve ben. çay dumanı tüterek duruyor. siyah zeytin kendi halinde. gözüm perdede duruyoruz. sadece duruyoruz. düşünceler bile yavaş. bıraksam onlar da duracak. duvardaki saat çoktan durmuş. en iyisi. tamirhane dolmuşu bir durak ötede. durmuş, yolcu alıyor. sonra da harem-gebze... öff onlar sürekli duruyor zaten. neyse. kahvaltı. yumurtanın da bir tür ölü bebek olduğunu düşündükçe yiyemiyorum. plasentalı eski bir canlı. su bardağı duruyor. çatal duruyor. erzurum şekerleri sakin. çay bardağının içinde duruyorlar. ne kadar karıştırsam da. erzurum'un köşeli dikdörtgen prizması şeklindeki şekerleri. zor eriyenlerden. ben de duruyorum. düşüncelerim duruyor. her şeyi, sağır eden bir yavaşlık kaplıyor. benden ötede, dünya zevkten çıldırmış, daha hızlı dönüyor. evet bu duygu işyerinde de karşıma çıkıyordu. ben duruyorum. herkes konuşuyor, gülüyor. hararetli hararetli birşeyler anlatıyor birbirine. kulak kabarttığımda hiç te gülünesi gelmiyor zaten. onlar nasıl gülüyor ama. bana baktıklarında duruyorum. yalandan alaycı gülüp bozuntuya vermiyorum. duruyorum sonra. bir keşmekeş, bir düzensizlik. bazen o karşımdaki tahta duvarlar üstüme üstüme geliyor ya. işte o zaman. kulaklıkların sarmal kabloları çelik zincirler gibi duruyor. hani haliç'e çekilenlerden. kulaklıklar boynuma asılı duruyor. tasmalar gibi. çekip kopartasım geliyor. off kafam bomboş. ben niye duruyorum. kalkayım en iyisi... ama kalkasım yok. kim gidecek işe. saat daha 6 buçuk. servis kaçta alıcaktı ki beni. 7 çeyrekte. kırkbeş dakika var. neyse biraz daha durayım. neden bahsediyodum. ha evet. bu aralar garibim. bazen çok detaycıyım. bazen umursamıyorum dünyayı. deprem olsa çıkasım yok. öylece duruyorum. keşke olsa. ölürdüm ne güzel. kimseye yük olmadan. intiharın utancını ne aileme ne kendime yaşatmadan. olmuyor. hani deprem kuşağıydı burası. neyse. bu şansla deprem olsa da ölmem zaten. bazen de dikkatimi toplayamıyorum. işyerinde adam telefonda konuşuyor. ben duruyorum. öyle bi an geliyor ki zaten. niye duruyorum ben burda. bu adamlar kim. en iyisi kalkıp bi mola yapayım diyorum. lan daha geleli 40 dakika olmadı mı. oldu. alt tarafı 3 tane 10 dakikalık molam 1 tane yarım saatlik yemek molam var salak. 8 buçuk saat nasıl dayanıcaksın buna. ilaçlar. içersem düzelir miyim? nereye düzelirim. dizlerimi titretiyorlar sadece. yok ama. mal gibi ediyorlar beni. evet. getirdim mi ilaçları? dur bi bakayım. zaten duruyorum. burdalar. ya ben niye ağlıyorum şimdi? eminim çok komik gözüküyorum şunlara. ya bırak şunları arkadaş. hepsi yalandan gülümsediğin yabancılar. içlerinden sorsan 1000 kişinin hepsi 10 numara arkadaşım ama. 10 tanesi gerçek dostum. saat kaç oldu ya. 45 dakika olmuş daha. ya ben kaç saattir nerde duruyorum arkadaş. bu zaman niye geçmiyor. başım mı ağrıyor benim ya. evet. dün gece uyutmadı zaten. sağ tarafımda şakak kısmı. saat 4 buçuğa kadar yatakta dönüp durdum. millet horul horul uyurken. içtiğim ilacın haddi hesabı yok. acaba hastalık hastası mı oldum. yok ya. ciddi fena ağrıyor. ne yapsam. en iyisi televizyona bakayım. oturma odasına mı gitsem. yok mutfak iyi. saat. saat durmuş. televizyonun saatine bakayım. zaman geçmiyor ki. yok abi iyi değilim. maaş zamanının hiç gelmemesi ama faturaların son ödeme tarihinin hemen gelmesi gibi. defolup gitsem. nereye gideceğim ki. dışarı çıkıp servisin gelmesini ayazda kalmış itler gibi bekleyeceğim. ağlayasım var ya. midem gıdıklanıyor. acı bi gıdıklanma. yalancı gülümsemelerimde bile yüreğime milyon tane toplu iğne batırıyorlarmış gibi his. televizyon da boş. yatsam. yok. gitsem.. yok. dursam. duruyorum zaten. ilacımı içtim mi? saat kaçtı. demin neye baktım ben. 5 kırkbeş. kahvaltı hazırlasam. evet. iyi bi kahvaltı düzeltir beni herhalde. çay suyu. yok önce yumurtayı haşlayayım. salatalıkları doğrayayım. zeytinler. reçel kasesi. toz şeker mi, erzurum şekeri mi? erzurum şekeri. çay suyunu koyayım. odamda mis gibi bir kahvaltı. odamdayım. saat 6 yirmi beş. yatağım pencereye karşı. içeri mart güneşi giriyor. perde, esen ılık yelden arada havalanıp iniyor. bir yandan araba sesleri. anasından güzel doğmuş bir gün. yatağından zor kalkmış bir ben. kahvaltıdayım. kahvaltıdayım dediysem. bir iki kase kahvaltılık, bir bardak çay. reçel kasesi öylece duruyor. dibi kireç tutmuş ısıtıcıda ısıttığım suyla yaptığım çay da masada. zaten bu şehrin suları çok kireçli. bazen, böbreklerim tıkanacak diye düşünüyorum. saçma salak doğranmış salatalıklar tabakta. yeşil zeytinler de duruyor. ben duruyorum. bıraksalar yıllarca o masada duracak gibiyiz zaten. zeytinler ve ben. çay dumanı tüterek duruyor. siyah zeytin kendi halinde. gözüm perdede duruyoruz. sadece duruyoruz. düşünceler bile yavaş. bıraksam onlar da duracak.
    3 ...