babasının kendisiyle ilgili kehanetlerinin tuttuğunu anlatmakla başlıyor işe osbourne. babam diyor, biraz içtikten sonra şöyle derdi: "sen ya çok ünlü olacaksın ya da hapse düşeceksin." bu iki kehanette tutmuştur. evlerinin arka sokağındaki bir mağazayı gözüne kestiren osbourne, üç kere hırsızlık girişiminde bulunmuştur. üçünün de hikayesi birbirinden komiktir. mağazayı ilk kez soymaya gittiğinde yanına fener almayı unutur, hiç bir şey göremediği için, eline geçen ne varsa alıp çıkar, sonra bi bakar ki çaldıkları bebek eşyalarından ibarettir, işine yaramaz. ikinci girişiminde yanına fener almayı unutmaz, bir televizyon çalar fakat dükkandan çıkıp kaçarken atlaması gereken duvarı unutur; duvardan aşağıya düşer, tabi televizyonda o'nun üstüne. üçüncü girişimde daha profosyonel davranan osbourne, yanına fener ve eldiven alır yakalanmamak için, fakat aldığı eldivenin baş parmağı yoktur. bir kaç parça tişört çalar ve onları satar. bir süre sonra parmaksız eldivenin azizliğine uğrar ve tutuklanır. ikinci kehanet ise ünlü olmasıdır. bunla ilgili fazla söze hacet yok.