usulca bir bardak daha çay koydum kendime ve bilgisayarın karşısına geçtim. bir şeylerin farklı olduğunu hissediyordum. sürekli karşılaştığım şeyleri, her gün tekrarlayan olayları, geçmişi ve aklım erdiğince geleceği düşünüyordum. istemsizce yaptığım bu eylemin zihnimi ele geçirmesinden korktuğum an çok geç olduğunu anladım.
evet... kendimi bulmuş ya da kaybetmiş olmalıydım.
ellerimi klavyeden çekip düşünmeye başladım. sorun neydi? yahu bir sorun olmalıydı değil mi? başarı olmak yetmiyor muydu? sorun para mıydı? neydi sorun! anlamsız düşünceler, gereksiz tekerlemeler, bir şizofrenin anıları arasına sıkışmışçasına çabalarken aklımın bir köşesinde, küçük bir çocuk, bir kibriti alevlendirdi... önce ışığı kapladı görünen her yeri ancak giderek sönüyordu ve silueti az da olsa seçiliyordu, durduğum uzaklardan...
bir şey söylemedi... ben de daha sonraları umursamamaya başladım onu. rahatsız değildim. başka zaman olsa onun kim olduğunu merak ederdim ama şu an mesele benim kim olduğum ile ilgiliydi ve düşünüyordum. kimim ben ?
çayımdan bir yudum daha alıp, düşünmeye başladım tekrar...
radyasyonluymuş bu çay... neyse...
istediğim şeyleri bir şekilde elde edebilecek yeteneği vermişti yaratıcım. zeka yönünden hamd olsun, ne varsa vermişti... bu durum megaloman yapsa da zaman zaman beni; bir yerlerde bir şeylerin eksikliğini çekiyordum. ister vicdan deyin isterseniz insanlık diyerek bana küfür edin ama gördüğüm o ki; megaloman olamayacak kadar kendimi eleştiriyordum. kimsenin beni kırmasına izin vermiyordum çünkü onların beni incitebileceğinden daha fazla ben, kendimi incitiyordum. iğne çuvaldız ilişkisinin dibine vurmak bu olsa gerek...
çaydan bir yudum daha...
programlama öğrensem her şey tamam olacak diye inanırdım. oysa her şeyin bir bedeli olduğunu ne çabuk da unutmuşum... hayal gücü; hayal ettiklerimizi gerçeke dönüştürebildiğimizi anladığımız an sönükleşiyor. burada bir şey söylemek istiyorum. yahu hadi benim hayalim belliydi; zordu yok efendim imkansızdı da; nasıl oldu da benim maaşımın yarısı kadar parayla ev geçindiren insanlar hayal güçlerini yitirdiler..? bu insanlar sadece evlenip çoluk çocuğa karışmayı mı diliyorlardı? yok canım... saçma... hayalleri öldüren tek şey bu değildir belki de... evlilik ? sanmıyorum ama ötesi için fikir sahibi de değilim henüz. neyse; konuya döneyim.
yazmak istedim. yazmayı seviyorum ve çayımdan bir yudum daha alıyorum...
para problemdi önceleri... yoktu ki..?! hala da olduğu söylenemez ama hayatlarının sonuna kadar çalışan insanları şimdi daha iyi anlıyorum. sanıyorlar ki; para mutluluk getirir. getirmiyor... daha fazla para için çabalarken buluyorlar kendilerini çünkü milyar dolarları olan insanlar daha fazla olmalı, yetmiyor mutlu olmaya, yoksa mutlu olurdum diyor ve daha çok çalışıyor... sonuç; para mutluluk getirmiyor...
para mutluluğu satın alabilir...
evet canım, sonuçta milyon dolarlık insanlarla sabah akşam karşılaşmıyorum ama onlara baktığımda bundan ötesini görmüyorum. yine de daha küçük insanlar için para; mutluluk getirir. evde mama bekleyen çocukları varken kimse gerçekten gülümseyemez...
aman canım ben nereden bilebilirim ki bunları?! konuya dönelim...
sayılı programcılardanım diye boru boru ötüyorum ama sıradan bir programcıdan farkım yok. çünkü onlarla aynı işleri yapıyorum. bu gün ha deyince facebooku kodlayabilecek olmamın maalesef bana bir etkisi yok. android işine de el attım. mobil uygulama sektörüne de girdik öyle böyle...
bu mudur?
phpnin dibine vurduk hocaaam...
sonuç? e-ticaret yazdın mı hiç?
hayır ama oyun yazdım?
iyi...
eskilerden bir şeyler umdum. sanıyorum beni tamamlayıcı bir şeyler vardı oralarda... -kendimi kandırıyorum, iyi izle bak- çünkü geçmişte daha mutluydum... tamam belki aç kalmıştım, istediklerimi elde edemiyordum ama daha mutluydum işte... -nasıl daha mutluydun diyorum kendime ama ses yok. yahu mübarek; geldiğin konumu kafan almazken konuştuğun şeye bak diyorum da kızıyorum kendime...-
geçmişte her ne hikmetse hepimiz çok mutlu oluyoruz. kimse kötü günlerini hatırlamıyor ya da geçmiş; kötüleri unutacak kadar geçmemiş oluyor... bu nedir kardeşim yahu?
çay da bitmiş yahu... bir tane daha mı doldursam? boşver yahu doldururum az sonra...
sahneye çıktığımda insanların bana güldüklerini gördüm. bu güzel bir şey mi bilmiyorum ama eğlendiğimi inkar edemem. özlemişim o duyguyu... bana tekrardan yazma isteği kazandırdı. ben nasıl okuyup ezberliyorsam onlar da benim yazdıklarımı ezberlersinler deyip cümle sonuna da birkaç argo kelime iliştirdim ki; deyme keyfime...
yok... para lazım olm.
düşündüm yine... ne yapmalıyım? tamam otorite olabilirim, bişileri çok iyi bilebilirim ama bu yapmak istediğim şey miydi? neydi yahu benim amacım..? konu neydi yahu? geçim derdi zor şey... insan para mı kazanmalı yoksa istediği şeyi mi yapmalı seçemiyor. konfiçyus demiş miş ki; sevdiği işi yapan ömründe bir kez bile çalışmış sayılmaz. iyi de kanka; en çok para doktorlukta mühendislikte... o nası olcak?
bir şey hakkında en iyi olmaktı istediğim. ya en iyi olmak için ya da en iyi olduğun için yap chelebiii... demiştim kendime bi kere.. al işte... en iyi olmak insanı mutlu etmeyebiliyor... konuşacak insan bulamıyorsun. herşey o kadar basit geliyor ki; tembelleşiyorsun... yapmaktansa yaptırmak mantıklı geliyor...
daha yaşın 21 be evladım...
doğru ya o vardı bi de... allah kimseyi; 21 yaşında, bir konu hakkında ununu eleyip eleğini asacak bilgilendirmesin... şüphesiz her ilim sahibinin üzerinde bir bilen vardır. kibir yapmıyorum buraları takmayın kafaya kastettiğim çok başka..! gözünüzde herşey basitleşiyor... o işten soğuyorsun yahu... o yaşı aşmış üstadların soğuk bakışlarını şimdi anlayabiliyorum. kim bilir kaç yüz kez cevapladı aynı soruyu... yine de beddua edecekseniz; allah seni bir konuda en iyi yapsın filan deyin. bakarsın geri size döner de; kâr edersiniz...
insan olarak çok tatminsiziz... doymuyoruz!
aman canım neyse ne...
yazmaya daha çok gönlüm var da; milletin arkamdan küfür etmesini istemiyorum. zaten kimse sonuna kadar sabredip okuyamaz. okusa da anlar mı, bilemem... basit cümleler kurdum ama oradan oraya atlayıp durdum... hem bunu okuma zorunluluğu olanlar var. onlara saygıdan sus be kardeşim