terler içinde, sokakta futbol oynayıp döndükten sonra kapının önünde annenin elinden yenileni makbuldur. benim çocukluğumun en güzide yiyeceğidir bu.
memur benim annem, hala da çalışır okutacak ya beni, neyse. 11 yaşında varım yokum, sokakta futbol oynamak her neslin bir numaralı eğlencesidir hala. mahalle maçı yapacağız, çok önemli bir maç tabiki. üst mahalleyle bizim mahalle, ezeli rekabet o zamanlar. ne bizim orayla muhabbetimiz var ne de onların bizimle. bazen aşağıdaki lisenin sahasında yaptığımız maçlarda bir kaçıyla konuşmuşluğum var, o da o kadar. takımdaki herkes bir ciddi ki sormayın, okuldan gelince antremanlar, koşular falan. herkes maaça kilitlenmiş durumda, aramızda başka hiçbir muhabbet geçmiyordu neredeyse. mahallenin abisi elinde kağıt kalemle gelip bize taktik veriyordu, biz de pür dikkat dinliyorduk onu. biraz ilerde de kızlar oyun oynuyordu, içlerinden biri benim sevdiğimdi tabi ki. o yaştaki çok saf bir sevgiydi, hiçbir zaman söyleyemedim zaten. maç günü gelip çatmıştı. haftasonuydu, herkes okulunu, ödevini geride bırakmış maç saatini bekliyordu. hiç unutamam o heyecanı. mahalle maçı olduğu için mahallenin kızları da gelmişti o maçı izlemeye, benimki de oradaydı. heyecan iki katına çıkmıştı bu şekilde. bilinçsizce maçtan önce ısınıyorduk, yaptığımız şey hakkında fikrimizde yoktu belki de. tüm enerjimizle oradan oraya koşuyor, topla pas yapıyorduk bir yandan da. maç yaptığımız yer ise boş bir arsa. yolun hemen yanında, toprak, bir ev döküntüsü var bir köşesinde ama maç yapmaya çok uygun bir yerdi. maç saati gelip çattı, üst mahallenin takımı görünmüştü artık. onları görünce daha da çok heyecanlandığımı hatırlıyorum. maç başladı, tüm enerjimizle koştuk, düştük, kir ter içinde kaldık, sevdiğimiz kızlara kendimizi göstermek için didindik durduk. maç bitince kimin kazandığı belli değildi, ölesiye savaşan iki takım vardı ortada. skor tahtası olmadığı için bir taraf berabere derken diğer taraf biz kazandık diyordu. sonuç olarak onların kazandığında karar kılındı. yıkıldık tabi ki, çok önem vermiştik maça. boynumuz bükük, üzüntüyle eve giderken kapıda bonus kafasıyla, elinde salçalı yarım ekmeğiyle sanki karnımın acıktığını hissetmişseni bekleyen annemi görünce bütün hepsini unutmuştu bu bünye. ne yorgunluk, ne üzüntü, ne kir pas. üstümdeki kire pasa bakmadan beni öpüp koklayan annem, pis ellerimle o ekmeği yiyişim...
salçalı yarım ekmek denince annem gelir aklıma, biricik annem. o salçalı yarım ekmek günün sonu demektir, her şeyi bırakıp eve gitmenin rahatlığı demektir. bende anlamı büyüktür bu yiyeceğin. iyi ki hayatıma bu kadar yer edinmiş. gece gece gözlerimin dolmasına bile sebep oldu.
her erkeğin ilk aşkı annesidir. sen de benim ilk aşkımsın anne, umarım senin gibi biriyle hayatımı geçirme şansını yakalarım.