Günlerdir düşünüyorum, seni nasıl hikâye edebilirim diye, bu sinirli ruh halimden de yararlanarak bi'şeyler karalayabilirim. Sırf başımdaki kalabalığı atmak için, dertten tasadan bi iki saat ayrı kalmak için, sırf telefonum çekmediği için vakit geçirdim o sigara dumanının altında. Keyifle içtim o boktan çayı ben.
Sonra bi'gün sen oturdun karşıma. Bakışların tavırların benim ki kadar olmasa da şuursuzdu. Belliydi iyiden iyiye griptin. Şallara sarıp sarmalayıp kendini gelmiştin bir akşam vakti.
Konuşacak, paylaşacak hiç bir şeyimiz yoktu oysa ki. Tesadüf işte, sen istediğin kadar seyirci baskısını öne sürsen de o gün tavla oynarken de senin benim alkol temalı hikâyelerimizi masaya dökmenin de bir zorlaması yoktu.
Güzel bir akşamdı, eve dönerken aptal bir ifade vardı suratımda. Hayır diyordum kendime. Sen sevemez, hoşlanamaz böyle duyguların oyuncağı olamazsın.
Basit bir hayatım var benim. Sabah uyanır, kahve ve sigarayla güne başlarım. Yapmam gereken ne varsa en ince ayrıntısına kadar onlarla ilgilenirim. Gün içinde halledilmiş, yerine getirilmiş sorumluluklar mutlu eder beni, gece de bir şişe şarap...
Fazla bir şey de dilediğim yoktu. Dilemem de, tanırın öksüz, yetim bıraktıklarındanım ben. işlerim rast gitmez, şans bana gülmez, başıma hayırlı bir olay gelmez, gelse de senin gibi çekip gider. Alışkınım da fazla çırpınmam.
Evden sırt çantamı alıp çıktığım da 18ime bile basmamıştım henüz. Yalnızlığımız getirdiği mutluluk, keyfime olan düşkünlüğüm, kendimi önemsemem bütün sorunları bir bir geri de bırakmamı sağladı.
Direndim, annemden kilometrelerce uzaklarda hastalandım, canım yandı ama bir bir geçtim hepsinden. Ne aç kaldım, ne de çaresiz. Hep bir şekilde yolumu buldum.
Kendimi bildim bileli, kadınları gözümde bizleri kullanan varlıklar olarak tanıdım, yanılmadım da. Oyunu kuralına göre oynadım, kısa film misali bir avuç mutluluklar edindim. Sonra hepsini bir bir sakladım.
Geri dönüp okuyabilmek için, bir sonrakilerle karşılaştırmak için, paranoyakçasına sakladım. Kendime notlar düştüm. Kendi öğütlerimi yarattım, kendim tuttum, kendim sustum, kendim kaçtım.
Neyse senden devam edelim, bu kısmı yeni şeyler yazmak hoşuma gidiyor. O ilk günün ardından bir defa daha bir sonra ki gün daha gün be gün geldim. Sırf bana bir kere daha gül diye geldim. Çünkü bilmiyorsun beni, tanımıyorsun da. Hoşuma gidiyordu temiz bakışların, yaşının da verdiği sevimlilik ile gün be gün arar oldum seni.
Senden ayrı kalan zamanlarımda seni düşündüm, ne yapmalı diye çok tarttım kafamda. işte ilk hatam geliyor genç bayan, ben sana yalan söylemeyi yediremedim kendime. Söylemedim de, kendimi geri çekip biraz merak uyandırmak istedim onu da yapamadım, ne dediysen hee dedim gene olmadı.
Kendi yarattığım öğütlerimi bir bir yere serdim, ardına bakmadan ezdim geçtim. Seni bütün sorunlarınla, sıkıntılarınla aldım sineme. Gene başaramadım, ben artık yokum dedin, eyvallah beklerim seni dedim.
yine yaladım yine yuttum...
Altı yedi aydır ana kucağından uzakta olan birisi olarak benim gördüğüm yaşadım her şeyi bana tek tek yedirttin, gene de gıkım çıkmadı.
Çünkü bir kere aldanırsan bir daha kurtaramazsın kendini. Yıllardır kendimi sakındığım da buydu zaten. Hani herkesin söyleyemedikleri olur, korkuları olur.
Benim korkum da senin gibi birisiydi. Ben alışkınım alkollü bir gecenin ardından ayaküstü bir sevişmeye, tanımadan sarılıp uyumaya, hatta alışkınım demiyeyim, müptelasıyım. Çünkü bir sorumluluk daha kaldıramayacak haldeyim.
Sen istanbula gittin aniden, ben o gece seni merak ettim, gecenin bi vakti öğrendim. Kahretsin, ben endişe edecek, merak edecek biri değildim ama içim içimi yedi, nerde ne yapıyor diye sabahı ettim.
iki defa ayrıldın ya, hatta biz sevgili değildik düzeltiyorum, iki defa vitesi boşa alıp kenara çektik ya biz, sen onu demeden 24 saat önce ben onları biliyordum. Küçüğüm söylemem gerek senin şimdi yürüdüğün yolları ben hatırlarken zorluk çekiyorum.
Kızmıyorum da, kafan karışık, kendi iradenle karar veremeyecek kadar zayıf fikirlerin. Eminim düştüğün de seni kaldıracak dostların olduğu için de bu halde kalmaya devam edeceksin.
Ama başına gelecekleri söyleyelim, önümüzdeki birkaç sene ısrarla birileri çıkacak karşına, birilerini seveceksin, sonra o sevginin kullanıldığını fark edeceksin, sonra başkalarıyla sırf eğlendiğin için vakit geçirmeye başlayacaksın, ama aradığın değişmeyecek huzur.
Yolunda yığınla taş var, umarım takıldığın taşlar boyunca kolundan tutacak birileri olur yanında, yoksa canının çok yandığını fark edeceksin.
Ece'ye anlattığın sıkıntılarını keşke ben dinleseydim, çok isterdim senin ağzından duymayı. Neyse uzatmadan aklımda kalan ikisine açıklık getireyim. En komiğinden başlıyım, facebook'taki ilişki durumumdan. Neden mi yaptım, başkaları beni aramasın sormasın diye yaptım, kendimi gözü kapalı bıraktım kollarına. Hani sen girmiştin ya hayatıma, ben cebimdeki balıkları ait oldukları denize gönderdim bir bir, pişman mıyım evet fazlasıyla, çünkü yarın gece birkaç tatlı söze ihtiyacım olacak, kafamı kaşıyacak sırtımı sıvazlayacak birilerine ihtiyacım olacak.
Senden anneme bahsetme sebebine gelince, birini düşün en ince ayrıntısına kadar her şeyini bilen birini... işte benimkisi annem, daha da bir cümlem olmayacak bu konuda.
Kısa bir dönem renk kattın hayatıma, bunu es geçemem, birinin yanında heyecanlanabileceğimi, sabaha kadar uyuyuşunu izleyeceğimi bilemezdim eğer gelmezsen.
Kabul sevmedim, ama sevebilirdim de... çok inandırdım kendimi yapabilirim diye. Ama ayarsız davrandım sanırım, çok sahiplendim, çabuk sıkılmana sebep oldum. Haklısın bir şey diyemem.
Gece gece son kez canımı yakmana izin verdim, son kez ezildim karşında salaklar gibi. Ben devam ederim bir şekilde, birkaç gece fazladan içerim, geçer gidersin... sense umarım şimdi yaptığın gibi beni hiç umursamıyorsundur.
Geldin gördün ve gittin... ben hiçbir şey yapamadan öylece izledim seni. Şimdiyse arkandan tek diyeceğim;