--spoiler--
masanın üzerine gökyüzünü koydum
bir çiçek, bir defter koydum
suçu koydum, yani kırık dökük dizelerimi
düşlerimi koydum ki masa şenlensin
naz'ın gülüşünü, annemin sabrını edip cansever'in şiirini, şiirinin yaşını
masanın önceki halini koydum
çiçek açmış ağaçkenki halini
kalemi değil kalem sözcüğünü koydum
kalemin kalbini
kocaman evreni gördüm kalemde
arka pencereden düşen ışığı koydum
incelmiş duyarlılığımı masanın üzerine
özlediğim kardeşçe bir hayatı
onu koydum
sabahın erken saatleriydi
bu en derin geceyi koydum
en acar vakitlerin kuş seslerini
bir sözcüğü başka bir sözcüğün
yanına koydum
yalın kuş seslerini duymak için
ağaçlardan havalanan
ormanı koydum masaya
sabahın erken saatleriydi
biliyor musun masa artık
koca bir evrendi yitikler
barındıran sıcak koynunda
sabahın erken saatleriydi
pencerem açıktı uyanıktı
bir kadın görüş günü
çiçek açmiş ağaçla geçti
gözlerinin içindeydi seher vakti
görünce beni gülümsedi
gulumseyişini koydum masaya
yüzündeki acıyı
ayrılığı koydum kalpten kalbe işleyen
alıp götüren sokak sokak
hayat güzeldir dedim
bir nesnenin ucundan tutmak güzeldir
biçimini almak doğanın
biçim vermek renklere
güzeldir
masanın gözleri açıktı
ışık dolan odam uyanıktı
ışık doldu saçlarına, uykudaydın
uykunu koydum masaya
uyanıklığını taşlarin
taşlarin içinden fışkıran suyu koydum
kendisini değil görüntüsünü
koydum masaya
biliyor musun masa
tedirgindi taşlardan
kumu koydum, varoluşumu
ak giysiler içindeki gövdemi
kente bakan uçurumlardan
derbentlere fırlatmak için
masa akdeniz kıyılarında
tedirgin yükünden hala
--spoiler--