the next three days

entry35 galeri
    15.
  1. düğme...

    siktiğimin düğmesinin ne önemi var ki. sürekli gözümüze sokulan (özellikle amerikan demeyeceğim) adalet sistemlerindeki çürümüşlük, yozlaşmışlık ve işlevsizlik karşısında; düşünsel olarak son derece yanlış fakat pratikte romantize edilen ve çözüm olarak sunulan bireysel adalet gerçekleştirildikten sonra geride kalan devlet kurum ve kuruluşlarının koy götüne gitsin. madem sen kurum olarak masum bir insanı suçlu yerine koyuyor, onun ve ailesinin hayatını karartabiliyorsun, filmin sonunda da al sana düğme. asla bilemeyeceksin.. hatta masumiyetlerini bilmediğin için, elinle hapse koymuş olduğun bir suçluyu, senden/devletten/iktidardan/kanun koyucunun elinden tereyağından kıl çeker gibi alırlar da sen de böyle göt gibi kalırsın işte. düğme de sana kapak olur. izleyicinin vicdan yapmasına hiç gerek yok,

    çünkü adalet yerini buldu.

    not: ha, neden inatla bireysel adalet gözümüze sokuluyor. bunun ne büyük bir tehlike barındırdığının farkında değil mi bu dünya?! al işte herkes bireysel silahlanma peşinde. filmlerde gösterilenler haklı davalar olsa da, sokakta hayatın böyle işlemediğini hepimiz biliyoruz. mesela namus cinayetleri, töre cinayetleri işleyenler sizce kendilerini haklı görmüyorlar mı sanıyorsunuz. ya da başka sebeplerle cinayet işleyecek olanlar, kendi adaletlerini sağlayacak olanlar kendilerini haklı görmeyecekler mi?! bunun önüne geçmenin tek yolu, adalet sisteminin iyi işlemesinden geçer. bu noktada adalet kurumunu savunmak gericilik/statukoculuk değildir. henüz foucault'nun "hapishanenin doğuşu" adlı kitabını okumadan da bu konuda ahkam kesmek istemem. ama tüm bunlar masum insanların yaşamlarını çalma hakkını kimseye vermez. her sistem arada fire verir. vermicek kardeşim. onu beceremiyorsan, daha eğitim vereceksin. onu beceremiyorsan sosyal adaletsizliğin önüne geçeceksin. ekonomik adaletsizliğin önüne geçeceksin. yaaa, devlet olmak kolay mı öyle.
    1 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük