monarşiyle yönetilen, teokratik bir yapısı olan osmanlı devletinde laiklik diğer bir deyişle din işleri ve devlet işlerinin durumudur.
ilk bakışta devletin teokratik olması hatta padişahın aynı zamanda halife ünvanını da elinde bulundurması dolayısıyla alakasız gibi duran bir durum aslında zaman içinde hiçte sanıldığı gibi olmamıştır.
evet biz din ve devlet işlerini tamamen ayırdık, şeri hükümleri tamamen kaldırdık denmemiştir ancak zamanın gerekliliği olarak laiklik yolunda bir takım adımlar atılmak zorunda kalınmıştır.
ilk olarak osmanlı'da çok geniş bir din ve vicdan hürriyeti vardır, diğer din mensuplarına hoşgörü ile bakar. evet devletin dini islamdır ancak osmanlı topraklarında dileyen dilediği dine mensup olabilirdi.
osmanlı sultanları meşruiyetlerini doğrudan doğruya osmanlı sülalesi mensubu olmaktan almışlardır. dinden değil. hakimiyetin bir ifadesi olan ve eyüp camisinde gerçekleştirilen kılıç kuşanması eski bir orta asya törenidir.
saltanat ve halifelik sıfatları aynı şahısta birleşmelerine rağmen birbirinden tamamıyla farklı makamlardı ve saltanat her zaman abdülhamite kadar öncülük taşımıştır. esasen abdülhamitin halifeliği saltanata yani devletin gücüne dayanmakta idi.
"osmanlıda laiklik olmadan, laikleşme vardı. ilk iki yüzyıl din-devlet ayrımı olmuş karışık bir dönemden sonra 18. yüzyılın sonundan itibaren osmanlıda yine bir laikleşme başlamıştır. (vahabî hareketi de buna karşı tepki olarak doğmuştur. osmanlıda ve buna benzer 17. yüzyıl kadızadeler olarak bilinen hareket neticesiz kalmıştır çünkü köktenci islam ve islamın özüne de osmanlı devletinin yapısı ve felsefesine uygundu.)" (bkz: prof. dr. kemal h. karpat - 25.11.2007)
yeniçerilerin kıyafeti olan sarık ve şalvarın yasaklanması ve bunun yerine fes ve pantolonun getirilmesi 19. yy.ın başlarında hüküm süren ii. mahmutun eseridir. hatta bu nedenle ii. mahmuta halk arasında gavur padişah olarak anılmıştır. bir avrupa kıyafeti olan pantolonun türk toplumuna ii. mahmut sayesindedir.
1839 gülhane hatt-ı hümayunu ve 1856 islahat fermanının önemli noktası müslüman halk ile gayrı-müslim halk arasında hukuksal eşitliği sağlamasıdır bu reformlar insanların cemaatleşme yerine ekonomik ve siyasal görüşlere göre saflaşmalarına yol açan sürece yol açmıştır. cemaatçılık etkisini sürdürmüş ancak gerilemeye başlamıştır.
1875-79 yılları arasında islam hukukunda olmayan avukatlık, savcılık, çok yargıçlılık, noter, temyiz gibi çok önemli modern hukuksal kurum ve uygulamalar yürürlüğe girmiştir.
abdülaziz 1868'de şura-yı devleti açılış konuşmasında yeni örgütlenme biçimini,yürütme gücünün adliye,diniye, ve yasama güçlerinden ayrılığı temeline dayandığını söylemiştir ve şeyhülislam, fetva bağımsızlığını yitirmiş,devletin denetimi altına girmiş,bakanlar kurulunun gerekli olduğu anlarda bunun isteği üzerine onay bildiren bir makam konumuna gerilemiştir.
osmanlı devletinde laiklik ilk olarak fazıl paşa tarafından dillendirilmiştir.
fazıl paşa, sultan abdülazize paristen yazdığı mektupla din ezeli gerçekler makamında durursa, yani dünya işlerine müdahale ederse, her şeyi yok eder, kendisi dahi yok olur. hükümeti muhafaza etmediği gibi, harap eden eski kaideleri bırakalım, diğer devletlerde yerleşmiş, onlara mutluluk getirmiş yeni düzeni biz de uygulayalım demiştir.
sonuç olarak kimilerinin atatürk'ün tepeden indirdiğini düşündüğü laikliğin aslında yıllar önce adımları atılmaya başlanan bir gereklilik olduğunu görüyoruz.
evet osmanlı devleti laik değildi, laiklik yoktu ama laiklik yolunda önemli adımlar atmıştı.