olmaması gereken ama olan durumdur. 80 öncesinde polder çevresinde toplanan polisler "solcu" diğerleri ise sağcu düşünceye sahip olup 12 eylül askeri darbesiyle polder dağıtılmış ve geriye sağcı polisler kalmıştır.
bu süreçten sonra devlet resmi ideolojisi haline gelmeye başlayan sağ muhafazakar yapıyı koruma içgüdüsünden kaynaklı olarak kolluk gücü olarak yetiştirdiği birimlere bu bilinci aşılamaktan hiç çekinmemiştir.
izmir iktisat kongresi sonrasındaki uygulamalara bakılırsa kuruluşunda yarı liberal yarı sosyalist yapıya sahip türkiye ekonumisinin gittikçe kapitalist tekellere dönüşmesi, "her mahallede bir zengin, türkiye küçük amerika olacak" çabalarının getirisi olarak temelde görevi halkı korumak olan kolluk güçlerinin kapitali halktan önce koruma çabası ön plana çıkmıştır.
adalet mülkün temeli değil mülk adaletin temeli olmuştur. ve bu sistemi koruyacak kolluk güçleri de bu şekilde eğitilmişlerdir.
bütün bu tanımdan sonra kapitalizm, emperyalizm gibi sistemlere kökten karşı olan marxist sol çevrelere saldırılması, katilliği, insan öldürmeyi maarifet sayan çevrenin kollanması son derece doğaldır.
istanbul üniversite'sindeki olaylar başta olmak üzere, özellikle öğrenci olayları ve demokratik sivil toplum örgütlerinin eylemlerine karşı sert tavır alan polisin tutumu burdan gelmektedir. onlara göre faşizan tutum sergileyen insanlar temelde kapitalizme karşı çıkmıyorsa herşeyi yapabilme hakkına sahiptir, ancak onların saldırması için en ufak şartlardan biri herhangi birinin bir yerde solcularla birlikte oturup onlarla aldığı oksijeni dışarıya YÖK e hayır, savaşa hayır, yaşasın insan hakları diye çıkarabilme ihtimalidir.