Bir karşı komşumuz vardı köyde. Ben küçüktüm ama net hatırlıyorum. Çok neşeli, şen şakrak, hayat dolu bir kadındı. kocasıyla arası bozuldu zamanla. bir gün kocasını kapıda elinde bıçakla karşıladı, ve sen beni öldürmeden ben senin işini bitireceğim diye bağırıyordu. babamlar zor ayırdılar. iki yıl boyunca evlerinde hiç huzur kalmadı. camlar, çerçeveler indi. çocukları bizim eve geliyorlardı ağlayarak. biz teselli ediyorduk. sonradan öğrendik ki komşumuza şizofreni tanısı konmuş.
Ben üniversitede okurken, bir lise öğrencisiyle tanışmıştım, tabi ona tanışmak denirse. Özel ders verdiğim bir öğrencinin ailesi ona da ders vermemi rica etmişti. verdim mi vermedim mi anlayamadım, hiç konuşmayan, tepki vermeyen, ama her önüne koyduğum testi ful cevaplayan, halka filmindeki o uzun siyah saçlı kıza şimdilerde çok benzettiğim o kıza konan teşhis te aynıydı. Defterinin ilk sayfasına yazdığı yazıya bakmıştım çaktırmadan, içi ailesine karşı nefretle doluydu. Candan Erçetin'in ölümle ilgili bir şarkısının sözleri vardı bir de.
En son çalıştığım yerde iş arkadaşım bir şizofrendi. onda da kızgınlık, nefret ve sessiz mırıltılar vardı. herkese kızacak birşeyler buluyordu.
galiba şizofrenler gerçek hayatı sevmiyorlar gerçek hayatın karşı koyamadıkları acılarından bıkıyorlar belki de, o yüzden kendi sanal hayatlarını üretiyorlar kim bilir ...