attila Jozsef yüzüncü ölüm yıldönümünde ülkesi dışında dünyada da yeniden hatırlanırken; yazın dünyasındaki önemi müzikte Bela Bartok ile karşılaştırılıyor.
Onun Magyar folk şarkılarından kalkarak Modern Avrupa edebiyatı ile bağlar kuran , realizmden modern soyut düşünceye uzanan şiirleri doğum yıldönümü vesilesiyle şimdi çeşitli dünya dillerinde yeniden anılıyor.
Attila Jozsef'in yaşam öyküsü incelenirken şüphesiz ki onun trajik intiharı öne çıkıyor. Sayısı hayli kabarık olan intihar etmiş şairler listesinin ön sıralarında yerini alıyor Jozsef. Ona yakışacak en güzel unvan;Yoksulların şairi; gibi geliyor bana.Onun kırsal kesimin yoksulluğuna, şehirlerdeki işçilere, entelektüellere, bilinç ve sezgi, devrim ve tarih, iktidar ve insanlığa uzanan şiirleri çoğu durumda olabileceği gibi ölümünden sonra daha çok yaygınlaşmaya başlıyor.
Çamaşırcı kadının oğlu Attila annesini ölümsüzleştirerek, onı bir işçi sınıfı simgesi yapmayı başarıyor.
Gerçeküstücülükle karışan hüzünlü gerçekçiliği ona çağdaş insanın duygularını yansıtma ve hayatın özde olan güzelliğine dair inancını dillendirme olanağını veriyor. Belki de Tuna'yı bukadar sevmesi ve bu nehirle ilgili güzel şiirini yazması Tuna'nın da kendisi kadar hüzünlü olmasındandı. Tuna'dan ve onun birleştiriciliğinden kalkarak dünya barışını araması Jozsef'in savaşın kirlettiği bu dünyaya bir çare bulma isteğiyle ilgili olmalıydı.
Geçmiş, bugün ve gelecek olan Tuna
sımsıkı kavuşturur dalgalarını yumuşacık dost eller gibi;(Çev. Neşe Yaşın)
Bence onun şiirleri daha çok , iyiliğin ve masumiyetin, dünyanın kötülüğü ve zulmü karşısındaki şaşkınlığı ve isyanı ile ilgilidir. Günümüzden bakıldığında şiirlerinde bazı cinsiyetçi ögelere rastlansa da Jozsef gününün anlayış ve kavrayışlarının ötesinde bir yerdedir.
Şairler aslında ne çok ülkelerine benzerler. Jozsef'in şiirlerindeki bu Orta Avrupa hüznü ve bilgeliği ,onu en çok ülkesinde önemli kılarken dünyaya da o coğrafyadan kalkıp önemli sözler söylüyor.
Attila Jozsef, bugün adını ünlü bir Üniversite başta olmak üzere ülkesinin bazı kurumlarına vermiş olsa bile yaşadığı günlerde otoriteler ile çelişen bildik şair hikayelerinden birini taşıyor. Yayınladığı bir şiirden ötürü Szeged üniversitesinden atılıyor. Zaten yoksulluk, kimsesizlik ve acı ile dolu hayatı daha da kararıyor. 1930 yılında katıldığı Macar Komunist Partisinden ruhsal bunalımları ve görüş ayrılıkları nedeniyle çıkarılıyor. intiharı ise belki de şiirlerine de o şok edici gücü veren şizofreni krizlerini yaşadığı bir dönemde, partiden çıkarılışından kısa süre sonra gerçekleşiyor. Jozsef'in şiirlerindeki yoksulların, ezilenlerin yazgısına karşı çıkış, adaletsizliğe karşı o iç paralayan isyan, döneminin ruhunu en iyi biçimde yansıtırken onu trajik intiharına götüren nedenler için de ipuçları veriyor. Jozsef bütün o hüznüne rağmen acılardan doğacak bir geleceğe inanç taşıyor şiirlerinde. Onun şiirlerindeki bugün, geçmiş ve gelecek algısı yürekten gelecek güçlerle zaman zaman bir değişim müjdesini taşısa dahi samimiyetin galip geldiği anlarda, bir içsel çaresiziliğe de yenik düşebiliyor.
Yine de onun rahatsız, üzgün, öfkeli, mistik, mütevazi ve hamasi dizeleri güçlü bir dönüşüm isteği oluşturup bir çeşit şok terapisi yapıyorlar ve Jozsef'in çağdaş şairler arasındaki yerini sağlamlaştırıyorlar.
Türkçede daha çok da seksen öncesi yapılmış çevirilerle, sınırlı sayıda şiiriyle bilinen Attila Jozsef'i yeniden keşf etme ve layık olduğu yeri verme zamanıdır artık...