osmanlı da hiç bir zaman feodaliteye benzer bir yapı yaşanmadı. avrupa da görülen, birbiri ardınca devam eden, marksın çözümlemesini yaptığı tarihsel süreçleri bu topraklar görmedi. her zaman kuvetli bir merkezi yönetim ve yegane üretim aracı olan toprağın halk a ait olduğu bir yönetim sistemi mevcud oldu. zaman zaman bunu bozan istisnalar olsa da asla feodal düzen gerçekleşmedi. bu sosyolojik miras, hoşgörü toplumu olma özelliği, gettoların oluşmasına da müsade etmedi. ekonomik anlamda sınıflara bölünmüş bir toplum olmadığımız gibi, birbirinden net olarak ayrılan sosyolojik tabakalarda oluşmadı. tüm etkileri ve sonuçlarıyla birlikte gerçekleşmiş bir sanayi devrimi yaşamadık. mesela gece 12 den sabaha kadar çalışmak zorunda olan kadınlar olmadı. en ağır ekonomik zorunlulukta bile, kesinlikle böyle bir şeye müsade edilmezdi. fakat ingiltere de karısı gece çalışan, kocası gündüz çalışan ve çocukları da ayrıca çalışan aileler vardı. bu ingiliz toplumunun , mücadeleci olmasından, açlığından vs değil, kültürel ve ahlaki yapısından kaynaklanıyordu.
sınıfsız toplum hemen hemen içinde bulunuğumuz toplumdur.
asıl hayal olan, rüya olan, işçi sınıfı diye bir sınıfın var olduğu halüsinasyonudur. orta direkmiş, bilmem neymiş, kokuşmuş idelojiye yamalar yapıyorlar ama yemezler. biz, camilerde, safları sıklaştırıp, omuz omuza aynı allah a secde eden bir milletiz. bizim için en yüksek sınıf, allah tan en çok korkanlar sınıfıdır. ve zaten olmayan ve sınıfsal zannedilen farklarımız da yalan dünyanın imtihanıdır. en büyük zenginlik kanaat ve gönül zenginliğidir. o rabbe iman eden kulların dünyalık ihtiyaçları kıt, rabbin sunduğu imkanlar sınırsızdır.
kıt kaynaklar, kıt beyinler için geçerlidir. alemlerin rabbine iman edenlerin, hiç bir dileği imkansız değildir.