az önce arkadaşımın dedesinin ölüm haberini alışına şahit oldum sözlük.
hayat ne güzel, herşey ölümün planları aniden bozacağından habersiz akışında pür neşe devam ediyordu. gece filmdi muhabbetti falan derken, ben çok uykum var diyerekten saat üç gibi yattım. arkadaşın uykusu gelmediğinden "ben biraz spartacus izlicem" diyip bilgisayarı alıp odasında dizisini izlemeye geçti. öğlen saat bir gibi uyandım. tabi saat geç diye açtım bir de müziği ibo da kalksın artık güzel bir kahvaltı yapalım diyorum kendi kendime.
sabah altı da yatmasına rağmen hiç ses etmeden kalktı. pazar günleri sağlam bir kahvaltı yaparız. bu da bizim eğlencelerimizden biridir. kahvaltı sofrasını bi güzel donatır beraber afiyetle yerdik. sonra da "ulan amma da yedik" "walla dışardaki hiçbir kahvaltıya değişmem ben bu kahvaltıyı" * diyip mutluluk ifade eden cümlelerden kurardık. *
ben elimi yüzümü yıkamış bilgisayarımı almış bilgisayardan sözlük, facebook ve haber sitelerinde geziyorum. o da geldi yanıma oturdu. beraber ntvmsnbc'nin sitesinden haberlere bakıp yorum yapıyorduk. kaddafi yine dünyayı tehdit ediyordu, istanbul'a kar geliyordu vs vs.
bir ara arkadaş yanımdan kalktı diğer oda da telefonla görüşmeye başladı. birden içeri gelip titrek bir sesle "dedem ölmüş" demesiyle ne yapacağımı bilmez bir halde bilgiayarı kenara bırakıp yanına gittim. şaşkınlıktan ne diceğimi bile bilmiyorum. biraz sessizce bekledikten sonra "başın sağolsun kardeşim" dedim, o sırada arkadaşım bi tane sigara alıp balkona doğru geçti. "dedem ölmüş, dedem ölmüş" diye ağlamaya başladı. bende yanındayım ama o an bişey diyemedim. ağlama denmez bu durumdaki adama. insan sevdiğini kaybettiğinde belkide en anlamsız laf olurdu bu. başını kolunun üzerine koyup sesli bir şekide ağlamaya devam etti.
sıradan bir pazar gününü yaşayacaktık ama olmadı. önce güzel bir kahvaltı yapıp ardından birer sigara içecektik. oturup keyifli bir muhabbet edecektik. sonra dışarda biraz takılıp tekrar eve gelip, yarın işe giderkenki kıyafetlerimizi behzat ç. başlayana kadar tatlı bir telaşla hazırlamaya çalışacaktık. * ama bu ölüm haberi bugünün düzenini bozmuştu.
bir yandan memleketi samsun'a gitmek için çantasını arıyor bir yandan da buradaki * amcasına haber vermek için telefonla amcasını arıyordu. temiz pantolonu kalmamıştı. benimkini giymesini söyledim. ama bedenlerimiz uymuyordur. yine de verdim bir tane kot pantolonumu. biraz uzun biraz da dar gelmişti sanırım. çok da önemli değildi zaten. internetten bir otobüs firmasının telefonunu bulup akşam sekiz için amcalarıyla beraber gitmeleri için üç kişilik yer ayırrtım. ama bir kaç dakika sonra amcasının akşam saat yediye başka bir firmadan bilet aldığını öğrendik. çantasını aldı, ceketini giydi, botlarının bağcığını bağladı, artık gitmek için hazırdı. içinde bulunduğu duruma rağmen hala ince düşünceli bir adamdı. "evi de biraz dağıttık kusura bakma" diyodu. "ne kusuru kardeşim, olur mu öyle şey". "başın sağolsun" diyip vedalaşarak yolcu ettim kendisini.
hayatın en acımasız gerçeğiydi ölüm. bir anda herşey boş gelir, yaptıklarınız anlamsızlaşır, hayata bakış açınız değişir ölüm haberi aldığınızda. ölen kişinin yakınlığına göre belki bir hafta, bir ay ya da ne bilim kısa bir süre sonra onun yokluğuna da alışıp hayatı yine kaldığı yerden yaşamaya devam ediyor insan. * allah ölenlerin yakınlarına sabır ve dayanma gücü versin.