*sevgi.. dün vazgeçtiğin adamın peşinden delicesine koşuyorsun bugün.. gurursuzluk bu sevgi.
*mazine sızan hüzünlü gözyaşlarına rağmen kalbindekinin peşindesin hala. ne de onurlu bu sevgi.
*kırık kalbinin parçaları ayaklar altında, ama sen hala onun kalbini düşünüyorsun. vurdumduymaz bu sevgi.
*onlarca kez reddedilmenden sonra bir kez daha reddelilmek için ona gidiyorsun. aptal bu sevgi.
***
yolda düşüncelere boğulmuştu eylül. bi yandan ona gidiyor, bi yandan kendi mahkemesinde kalbini yargılıyordu. derken taksi durdu..
**
+... (sessizlik)
-geldik abla inmiycek misin? borcun 11 tl
+t.. tamam..
dalmıştım.. düşünmek, sıkılmadan düşünmek. bunu yapmayalı uzun zaman olmuş. dönüp bişeyleri sorgulamayalı uzun zaman olmuş. garip, hep 'uzun zaman olmuş' dediğim şeyleri farketmem, her şey için çok geç olduktan sonraya denk düşüyor. kader mi hak mı bana.. bilmem.. ama o kadar da kötü değilim ki ben, niye hakedeyim ki. hakettiğimi düşünen benim kötü yanımı görüyor demektir, yani o da kötü gözle bakıyor zaten... ...
** eylül düşüncelere dalmıştı, kendi düşüncelerine, kendini düşünmeye. ilker'i unutmuştu belki de.. sonra bir aralık sahilde bi kalabalık gördü. ve aynı anda o yönden gelen, üstü ıslanmış birini:
+bakar mısınız bu kalabalık ne?
-biri attı kendini suya abla. dur dedik ama nafile. adam sanki duymuyordu bizi. kendi derdine düşmüş tabi hayat zor kimbilir ne derdi vardı çor-çocuk derdi bu işte bitmez ama insan gene de bir ... ...
***
adam konuştukça konuşuyordu.. eylülse dinliyordu, bi yandan gözleriyle ilker'i arasa da dinlemekten vazgeçmiyordu. belki de ilker'i görmek için son şansıydı ama bunu bilmediği açıktı..
**koşarak ilerliyordu ada.. sahili gördüğünde, sevinmişti sonunda vardığına. sanki hep gelmeye mızmızlandığı bu sahil değilmiş gibi ona koşuyordu.. önce eylül'ü gördü, biriyle konuşuyordu eylül. sonra az ilerde bi kalabalık çekti ada'yı kendine doğru.. istemsizce döndü o tarafa. adımları onu takip etti. şimdi rüzgarın altında hünkarın'ın efsanesine can katan küheylanlar gibi çılgınca koşuyordu o tarafa, gözlerini kapatan, gözyaşlarını silen saçlarına aldırmadan..
**
Allah'Im içim niye bu kadar kötü? o kalabalıktan niye yarasalar akın ediyor bana doğru? bulutlar bile gölgesini o kalabalığa düşürmüş.. gözyaşlarım ilker için akmıştı ilk defa. o gün de böyle anlamsız akmıştı. durun be durun akmayın.. gerçi ama kötü bişey olmuş olsa eylül orda durmazdı ki, giderdi kalabalığa. ooff ben niye böyle hissediyorum durduk yere?
**
hiç de durduk yere değildi.. koşuyordu ada. anlamıştı, hissetmişti. ilker'in elini ilk tuttuğunda bağlamıştı onu kendine. ve şimdi ilker gökyüzüyle yeryüzü arasında bi yerde kalmıştı. ilker böyleyken ada rahatça yere basamazdı.. ve öyle de yapıyordu, koşuyordu şimdi o kalabalığa doğru.. duayla koşuyordu, ümitle koşuyordu ve en kötüsü de korkuyla koşuyordu..
-ee hayat bu abla kolay değil.. allah tahsilatını affetsin ama yaşamaz bak bu sana söyliyim
(iç ses: allahım susmak bilmedi herif. tahsilatmış daha türkçeyi bilmiyor)
+tamam, tamam kardeşim sağol
- ne demek ab...
adamı dinlerken artık başka yönlere kaçırmaktan bıktığım gözlerim ada'ya ilişti bi an. evet evet o. kesin o. iyi de bu kız nereye koşuyor böyle? ilker'i mi buldu acaba.. kalabalığa doğru koşuyor. aman allahım o ne koşma öyle çıldırmış gibi.. kesin ilker'i gördü orada.. kesin.. gitmeliyim, ben de gitmeliyim. ama cool gitmeliyim. yakışmaz bana.
***
eylül yine kendine dalmıştı istemsizce. ve tabi habersizce.. çok geçmeden ada'nın çığlıkları sardı her yanı.. ve buna ek olarak onu sakinleştirmeye çalışanların bağırtıları.. ada bağırıyor, rüzgar hızlanıyor, dalgalar sertleşiyordu.. eylül'se henüz farkına varmış, şoka girmişti. şimdi manzara tam da trajediyi acıyı seven ressamların tuvallerine çizecekleri cinstendi. ada sanki ağlamıyor, kalbini döküyordu ilker'e. ölümle yaşam arasındaki çizgiyi yarıp ona sevgisini anlatmak istiyordu. eylül'se o çizginin berisinde kalmıştı. ölüme inanmıyor, inanamıyordu..
derken ambulansın tok sesi çınlamaya başladı kulaklarda. bi bu eksikti doğrusu. herşey ölümü çağrıştırıyordu o anda.. azrail de buralarda bir yerde olmalıydı. onun sesi yoktu ama, ölümün kokusu vardı. daha doğrusu, yüreklerde hissedilen ölümün korkusuydu..
yücelse ambulansı, yunuslardan daha çok bağıran ada'yı, olduğu yerde donan eylül'ü görmüş, ve olanları anlaması çok zor olmamıştı...
***
şimdi kalabalık dağılmış, yücel-ada-eylül aynı halleriyle hastaneye doğru yol alıyordu..