kayıp trilyon

entry52 galeri
    22.
  1. milli görüşçü olmayan biri olarak merak edip araştırdım ve sizlerle paylaşmak istedim. başka bir yerde de yazdım ama buraya da eklemeliydim. ancak bu kısalıkta özetleyebildim kusura bakmayın. bu kayıp trilyonun peşine düşünce gördüm ki, bu 28 şubat döneminde bugün maliyeti faiziyle en az 150 milyar dolar olan hortumdan veya 1960 darbesinden sonra merkez bankasından kaybolan 76 ton altın gibi değildi,durum. bu para devletin onlara parti çalışmaları için verdiği paraydı. istediği gibi istediği şekilde propoganda için kullanabilmeliydi partiler bence. devlet ona vermişti zaten. bununla birlikte keyfi kullanma durumu da yoktu ayrıca. o dönemi en iyi bilen hukukçu, vekil şevket kazan delilleriyle, kendi araştırmalarımı birleştirerek aktarıyorum sizlere: "yargılamanın başında dahi hukuk hatası vardır. dava, yetkili kılınan Anayasa Mahkemesi yerine 9. Ağır Ceza Mahkemesinde baktırılıyor. para trilyon değil,869 milyar. bunu diyen taraflı olabileceği nedeniyle böyle siyasi durumlarda inceleme yetkisi olmayan maliye teşkilatı,lakin yinede hesapları yetkisizce inceletiyorlar ve 869 milyar harcama görüyor. bunun hiç harcanmadan cebe atıldığını iddia ediyor. 45 civarı valilik mahkemenin sorusuna: harcama oluyordu,faaliyette idiler, diye belge yolluyor; ama onlar hala ato'nun var dediği firmalara yok diyorlar ve çay,şeker alınan yerden faturaya rağmen buğday almışlar; ne ilgisi var partinin buğdayla diyerek tahrifat yapıyorlardı. ayrıca maliye bakanı mali raporları anayasa mahkemesi yerine vural savaşa yolluyor. ilerde dsp den aday olacak bu iki erbakan karşıtı oyun çeviriyordu; erbakanı bitirmek için. ayrıca yok olmamaya çalışan,seçim hazırlığına yapan bir parti için 869 milyar harcama normal. mesela Anavatan Partisi o yıl 1 trilyon 308 milyar lira, Doğru Yol Partisi 1 trilyon 566 milyar lira harcamış.

    genel merkez parayı bu bir yıldan uzun süreçte peyderpey il,ilçelere aktarmıştı. makbuzları vardı;ama sizin dosyanızda 139 tane gelir makbuzu var; bu gelir makbuzları sahte deniliyordu. Sahteyse, o zaman, grafolojik inceleme, imza incelemesi yaptırın. jandarmada Grafoloji Dairesine incelenmiş. 139 tane gelir makbuzunun 127 tanesinin imzalarının sanıklara ait olduğu zapta geçmiş,raporda var. 12 makbuzdaki imza farklıdır diyorlar. o da şu: il başkanı adına düzenlenmiş makbuz; ama, il başkanı gelememiş, muhasip gelmiş, parayı almış gitmiş, il başkanı yerine muhasip imza atmış. il başkanı da, duruşmalarda, evet, bu parayı aldık demiş. bununla birlikte 12 makbuzdaki imza farklılığını hâkim, koz olarak alıyor ve "bu 12 makbuzdaki imza farklılığı, diğer 127 tane makbuzun da sahte olarak düzenlendiğini anlatır, diyebiliyor. farklı yerlerdeki işlemi genelleştiriyor keyfi olarak. suçsa bile Nerede kaldı cezaların şahsiliği prensibi? ilerde değindim. chp'nin kayıp trilyonlar davasında sadece sahsa kestiler cezayı,herneyse. kararı reddeden ve 111 sayfa şerh yazan hakim diyor ki: sahtecilik değil bazı illerin kusuru olabilir. onlar cezalandırılmalı ama siyasî Partiler Kanununa göre.

    hale bakın, tek parti dönemi gibi baskıyla bazı maliye memurları Ankaradan illere matbu ifade tutanakları gönderebiliyor. Gönderilen ifade tutanakları hep olumsuz ve bizim aleyhimize;para almadım, işe gitmedim, fatura tanzim etmedim, şeklinde. Birisine bunu imzalatmışlar;ama adam okumuş ve imzasının üzerine yazmış, demiş ki: "yukarıda gitmedim, almadım, yapmadım diye yazıyorlar; ama, ben hem gittim hem aldım hem yaptım." Bir Maliye Bakanlığı mensubu nasıl buradan böyle yazılar gönderir, talimatlar verir. Ama, dediğim gibi, burada kesin bir amaç var. Menderes;e yapılan Erbakan'a da yapılmak isteniyor.

    tüm bunların yanında durumu özetleyen çok ilginç yargılama örneği de şöyle: bazı polisler tutanak tutmuş, 19 tane şahit ismi var. Bu şahit şunu demiş, bu şahit bunu demiş; güya bu şahitler mahkemede dinlenmiş de hep bizim aleyhimize ifade vermişler gibi bir tablo oluşturuluyor. Bu şahitleri bir hâkim, kararına yazıyorsa, bunları ya savcılıkta veya mahkemede, özellikle mahkemede mutlaka dinlenmesi lazım. mahkemede dinlenmeyen tanıklar mahkemede dinlenmiş gibi gösteriliyor; bazı polislerin tutanağı ile. Bizim en çok hayret ettiğimiz hususlardan biri bu. Yargıtayın en azından bu kararı bu noktadan bozması gerekirdi; ama nerde...

    şurası da çok önemli. emsal olsun diye değinmeliyim. Refah Partisi, başsavcının gayretiyle tüm yönetim kadrosuyla ceza alırken, CHP'deki kayıp trilyonlar davasında ise sadece muhasebe müdürleri cezalandırıldı. o ceza da ertelenmiş,hapis yatmadılar hala. türk yargısı bu işte. yargı zaten iyice siyasallaşmış sol döneminde. bakanları mehmet moğultay'ın pişkince ifadelerini biliyor herkes. çevik bir'in bakan eyüp aşık'a "belge verelim,başbakanı hapse attırın" emrini,diyaloğunu da biliyor,dönemi bilenler. bu nedenle yargı değişmesin diyorlar. adalet için,tarafsız veya bağımsız olması için değil ki. çark devam etsin. siz kimi kandırıyorsunuz? biz saf türküz;ama saf değiliz...

    son olarak, insaflılara yeniden izah etmek gerekirse: 28 şubatçılar ülkeyi erbakandan ve dindarlardan ülkeyi temizleyip kendi ifadeleriyle bin yıl bu ülkeyi dine baskı kurarak yönetmek istiyorlardı. güce alışmılardı. bu ülke, bu halka bırakılamazdı. halkta,siyasetçilerde yani herkes haindi,cahildi. onlarsa bu ülkenin tek gerçek bekçileriydi; bilimsel konulardaki o kadar ilmi yetersizliklerine rağmen. alışmışlardı cumhurbaşkanlığına, vekilliğe seçimsiz zıplamaya. cepleri doluyordu her irtica denilerek canbaza bak numarasında.
    bu tsk 'yı yıpratan din karşıtı, halk düşmanı, dış bağlantılı cuntaya ve korkak siyasi-bürokrat emir kullarına dünyada dahi allahın planı vardı ve gösterdi onlara. şu an şaşkınlıktan durumları meydanda. dışardaki eski artıkları şakşakçılar hariç kimse acımıyor,acıyamıyor bu zalim güruha.
    5 ...