bu biraz da, eşin dostun onayını alma merakıdır.
"yok, canım ben ergenmiyim, ne onayından bahsediyorsun, kime ne" diye feveran edip yazıyı terketmeyin lütfen, okuyunca birçoğumuzda hasıl olan o alt metine katılacağınızdan eminim.
şöyle ki;
elinin sıcaklığını hissettiğimiz, saçlarını gözlerimizle okşadığımız, gözlerine kocaman kelimelerle dokunduğumuz, teninin üzerinde dalgasız denizde uzanır gibi uzandığımız, dudaklarına en ağır yüklemlerle yüklendiğimiz insanı titizlikle seçeriz.
seçtiğimiz bu insanın bizi temsil ettiğini; çevremize uygun, nerde ne konuştuğunu bilen birisi olduğunu düşünürüz. böylece onu da, korkmadan, kasmadan, kısmadan arkadaş ortamlarımıza dahil eder, mantıklı konuştuğunda onunla gurur duyar, yuvarlak masalarda bir "sör" sandalyesi de onun için ayırırız.
bütün bunlar, bir bakıma içinde olduğun çevreyi gözetmek ve onları da düşünerek hareket etmek ve bir takım onaylarla kendimizi rahatlatmakla ilgili.
olay, kızın onaylanması gibi gözükürken alt metinde insanın kendisini onaylatması yatar. onun takdir görmesi, sizin gururunuzu okşar.
tabi ilişkiler her zaman öyle gelişmez, bazen bir şekilde tanışıyor, hiç de kriterlerinize uygun olmayan birinin kucağında (iki eliyle sarılmak anlamında) buluyorsunuz kendinizi. arkadaş ortamında bir duruşunuz, bir ağırlığınız var fakat bu kız size hiç uygun değil. çıktığınız kişiyi arkadaş ortamına soktuğunuz da sizi utandırabilecek biri ve bu yüzden onu kendi ortamınıza sokmaktan çekiniyorsunuz. çünkü o kız, sizi temsil etmiyor. bir nevi ondan utanıyorsunuz. elbette bu uzun süreli bir ilişki olmaz, olamaz da.
demem şu ki, ne olursa olsun hepimizin içinde, başkalarına beraber olduğumuz insanı bir şekilde beğendirme, onaylatma çabası oluyor. bunu eveleneceğiniz kızı, anneye, babaya ya da yengeye kabul ettirme çabası gibi düşünün. buna ister ego tatmini ister zayıflık deyin, kaçınılmaz bir gerçek.