26 şubat 2011 ibb spor galatasaray maçı

entry96 galeri
    85.
  1. kocakarı memesi soğuğunun kulakları kesip, dudakları yardığı bir garip cumartesinin ne gündüzü, ne de gecesiydi. topun top, popun pop, rock’n – roll değil ama hiç değilse rock- olduğu, levent yüksel’in adam, sertab erener’in sertab gibi müzik yaptığı doksanlı yılları andıran bir atmosferi diken diken olmuş tüylerimde hissedince, yavaş yavaş yaşlandığımı da hissetmedim değil.
    hafta sonu gezgini

    öyle ya, yüz küsür yıllık galatasaray da türk futbol tarihinin en büyük başarısı uefa şampiyonluğunu bir asrın, devrin kapanışına denk getirmiş, o günden bu yana da odasında pipisiyle oynayan taze ergenlere dönüşmüştü.

    şimdi, yani; bir devir daha kapanırken(çok şükür), galatasaray, tarihinin en kahverengimsi günlerini bir bir tüketiyor.

    işte böyle bir günde, bir yandan belediye takımı olması sebebiyle hizmet ve yatırım yaparak gelişimci olması gerekirken mücadeleci ve popüler bir yol seçerek milyon dolarları harcayıp tiksindiren, diğer yandan da abdullah avcı sayesinde güzel ve temiz futbol oynayıp sempatikleşerek beni ironilerden ironilere art arda mıknatıslayan belediyespor karşısına çıktı yitik, bitik galatasaray.

    ilk yarı itibariyle kopuk, dağınık, düzensizliğin düzenleştiği, ilhan’ın iremleştiği bir melankolik galatasaray gördük; altı oyuncusu önde hücum pres yaparken, geri dörtlüsü kırk metre uzakta piknik yapan, ne enine ne de dikine daralıp genişleyemeyen, hevesini kaybetmiş, momentumundan bihaber bir takım.

    tüm bunlara rağmen, başka herhangi bir galatasaray’lı futbolcunun on defa bulup da bir defa dahi sonuçlandıramayacağı pozisyonu gole çeviren milan baros sayesinde ilk yarıyı önde kapattı sarı-kırmızılı takım.

    devre arasında kendime bir soru sordum, size de sorsam hiç fena olmaz.; ikinci yarı başlarken, hangi galatasaray’lı galibiyetten emindi acaba? aleni boşluğu ukalalığımla doldurmaya niyetim yok, hepimiz biliyoruz zaten.

    her neyse. ikinci yarı başladı ve tek avantajı olan rüzgarı da belediye’ye kaptırdı galatasaray. rüzgar enerjisiyle elektriklenen belediye de yavaş yavaş, sakin sakin galatasaray kalesine doğru yol olmaya başladı. henüz skor değişmemişken, kazım’ın güzel pasıyla ikinci yarıdaki tek gol şansını stancu ile heba eden sarı kırmızılılar, -artık yağan yağmurun etkisyle mi bilmem- giderek flulaşmaya başladı sahada.

    olimpiyat stadı dağın başı diyoruz ya hani, mustafa sarp da sahadaki kalabalıktan uzaklaşarak sükunet yürüyüşleri yapar, serkan kurtuluş gökhan ünal karşısında kırık sandalye tekerine dönüşürken, tekniğimiz direktörümüz hagi’miz de ne yazık ki –yine dağın başı sükunetinden olsa gerek- seyre daldı.

    bu güzel hafta sonu gezisinin büyü kazanına tuzunu dökmüş galatasaray, tüm bunlar olurken, onbeş dakikada tam üç gol gördü kalesinde. hagi ise ilk hamlesini üçüncü gol geldiği sırada sabri- yekta değişikliği ile gerçekleştiriyordu.

    elbet teknik direktör falan değilim. lakin, gökhan karşısında ezilen serkan’ın yerine sabri yürütülse, yekta sağ kanada çekilirken turist mustafa çay içmeye gönderilse, son olarak da pino kanada alınıp stancu orta sahanın önüne konsa daha iyi olmaz mıydı diye düşünmeden edemiyor bendeniz yazarınız, zıplayarak yürüyeniniz, yağmurdan kaçmayanınız. hiç değilse bir şey denemiş olurdu takım sanki, hım?

    onbir mağlubiyet. rekor oldu, değil mi? tarih yazan galatasaray, şimdi tarihini terse yazar oldu. gündüz başlayan maç akşam son buldu. gün ışığı karardı, soğuk havada atkılar sallanmak yerine boyunlara sarılarak tutundu.

    hiç değilse alışır oldu galatasaray taraftarı. öyle ya, yöneticisi, futbolcusu alışmışken o neden alışmasın? nevizade geceleri varken, cumartesiyi neden üzülerek heba etsin? etmesin. biraz sabretsin, bu iş bu sezonla son bulur.

    twitter.com/gorkemkirgiz

    http://medyaspor.com/yaza...afta-sonu-gezgini-3038044
    2 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük