bir sonbahar casusu

entry1 galeri
    1.
  1. küçük iskender'in romantik, açık, direkt bir anlatıma sahip olan şiiridir. çok naiftir..

    Bir Sonbahar Casusu

    Üstü kapalı kalple belgelendi ruh..

    Bir atın gözyaşlarında sabahlar zehir;
    şehzadenin cibinliğindeki sure kanama,
    sarayda bir leylak örümcek öldürdü ferman.

    seslenişleriydi dünyanın son tahta aynası;
    doğrudan yüzüne çıkıldı gecenin,
    ve berduş bir bıçaktan feyz aldı zulüm,
    açtım göğsümü dar suyun ilk kavmine,
    dizginlerime asıldı su
    su, mahmuz vurdu celbime;

    şehzadeyle çınarı sevişir bulur mu ölüm
    uzayın gömüldüğü peygamber yangınlarında..
    kendi gölgesini dansa kaldıran bir sonbahardı
    çakmak çakmak yağmura dudak büken bir orkide
    ıslak kente at üstünde giren meşhur bir orospu
    tek hançer darbesiyle alaşağı edilebilecek
    bir gökyüzü gibi bir sonbahar..
    sonbahar, suçsuzluğumuzdan sorumluydu!

    sararmış bir yaprağı makyaj aynasıymışçasına
    elinde tutan o aşk,
    serin rüzgarı far niyetine çalakalem
    gözkapaklarına hoyratça vuran o aşk,
    evet o aşk,
    sonbaharın şakaklarına bir tabanca gibi
    henüz dayanmamıştı!
    hüsnüyusuflar, tül perdeler, chopin ve romans
    kuru kafalar, motorsikletler ve cam kasklar
    adresler, telefon numaraları ve ölümüne yeminler
    ölümüne atlar, ölümüne orospular ve ölümüne sonbahar
    avuçlarımıza bırakılmış iskambil evler gibi
    henüz yanmamıştı!
    çocuktuk! gülün gözünde hala çocuktuk!
    yorgunduk! çağlayanlardan yukarı yüzen bir kuş
    bulutların dekorasyonuyla ilgilenen bir tanrı
    savaş meydanında karşı karşıya gelen kılıçlar
    çığlıklar, haykırışlar, tomurcuklar
    gibi yalnız hür ve çocuktuk!
    çocuk olmak, henüz yasaklanmamıştı!

    aşağı sarkıp seyrettiğimiz yeryüzü
    masum bakışlarımızdaki emekli gladyatörler
    çoğalamadan incindiğimiz
    isyan edemeden içimize kapandığımız
    bir sardunyanın tırmandığı evi dövmesi gibi
    yeşilin içinde maviyle sarının tartışması gibi
    yok olan bir lisandan bize kalan o tek kelime: Aşk!
    evet o aşk,
    sonbaharın şakaklarına bir tabanca gibi
    henüz dayanmamıştı!
    Tabancanın soğuk nefesindeki o büyük korku
    o büyük korkuyu halkın gözlerine mermi gibi süren aldatmaca
    tarihin hiçbir zamanında böylesi uzun yaşanmamıştı!

    Peki, şimdi senden bana kalanı nasıl taşırım
    ölü bir askeri taşıyan bir başka ölü asker gibi!
    Gecenin bacaklarını omzuma atıp
    gecenin apışarasında karanlığın aklını .iker gibi!
    Yok! Yok! Yok! Bu kadar korunmasızken ben
    bu kadar delirmişken ben
    bu kadar isyan edip ağlamayı
    ağlamayı gülmenin çekirdeğinde kemiklerinden sıyırırken
    Yok! Yok! Yok! Hakkın yok beni böyle bir delirmenin orta yerinde
    mimarsız ve doktursuz bırakmaya!
    Aldatma mayanı, aldatma geldiğin uzay parçasından aklında kalanı!
    insana doğru kaymaz hiçbir yıldız
    insana doğru yükselmez hiçbir dağ
    Bunların hepsi tanrının, çocukları peygamberleri kandırma yalanı!

    Sopsoğuk bir kıştım ben, evet, somsoğuk bir kış!
    Bir sonbahar casusu gibi girdin dudaklarımın arasındaki anlama!
    Yaz oldum sana bütün soğukluğumla
    Bütün damarlarımla sarıldım sana ve senden bana kalabilecek
    bütün tortuya

    Beni sevmeye çalış! Benden sınıf geç! Benden kurtul mezun ol!
    Mezun ol ama
    Beni lütfen anlama!

    Çünkü ne dağım sevginin doğal düzlüğünde
    ne de yıldızım senin aklında aşktan aldığı yapay ışıkla parıldayan!

    Beni bir halk öpüyorsa aşığım
    Beni bir devrim kucaklıyorsa sadığım sevdalıya!

    yaz-eylül 2000
    0 ...