kendi yuvasında yaşamaya çalışan bir hayvan ile onun dışındaki bir hayatta, bir hayvan çiftliğine sahip olan ruhsuz bir insanın birbirlerine karşı giriştikleri bir kavga bu.
birbirlerini hiçbir zaman sevmeyecek olan, iki nefes alan varlık bunlar sadece. birisinin yokluğu ötekisini etkilemeyecek, tıpku diğerinin ötekisine bir şey yapamadığı gibi.
bir hayvan çiftliği ve içerisindeki yemler ile her gün yemesi gerekeni arayan hayvanın, birbirinden bağımsızca giriştiği mücadele bu; hayata karşı. adam ahırlarını doldururken; hayvan, dolu bir ahır bulacağını hayal ediyor. istese de bir ahır inşa edemeyecek o! edinebileceği yegane miras, biraz da şansın yardımıyla, dolu bir ahır olurdu. ama dedik ya; sadece hayal edebiliyor.
güzel bir kısrak vardı, adamın özene bezene inşa ettiği ahırlarının birinde. aslında özendiği görülmemişti ama hep öyle sanılıp bilindi.
kısrak sahibini, sahibi kısrağını severdi. ancak sevgilerini anlamak ya da anlatmak bize düşmez. her sevgi kendi içinde yaşanır ve anlaşılması için orada bırakılır.
dışarıdaki hayvan ise eşekti. hem de ne eşek. zevkine düşkün ama tembel değil, çabul yorulur ama güçsüz değil.
bir adamın, kısrağı için yapılandırdığı dünyası ile bir eşeğin, kısrağa verebilecekleri... ah evet! eşek, kısrağı severdi. belki de onu ilk gördüğü günden beri.
ancak farklıydılar. bir arada olamazlardı. o bir eşek, o bir kısrak. ortaya ancak bir katır çıkar, geleceği olmayan ve yalnız! sahibi ile kısrağın geleceği ise zenginliğin içindeydi. şans ve diğer bazı şeyler onlarla birlikteydi.
eşek tüm bu manasızlıkların içinde hayallerinin gerçekleşemeyeceğini anladığı anda yola çıkmaya karar verdi. bir yere gitmeliydi. günü gününe karnını doyuracağı ya da belki onu da bir sahip ahırına alırdı. şey de olabilirdi; kötü kimseler onu kasaplara satabilir veya ağır işlerde çalıştırılabilirdi.
hayatın kendi içindeki tutarsızlığında ve gerçek ile hayali algıladığının farkında olmayanların yaşamak yerine uyumayı seçtiği bir anda, bir uçurumun ucundan bir eşek anırarak kendini aşağıya bırakmıştı!