sokak insanlarından korkmaz, onlara tüm imkanlarımızı seferber ederdik eskiden. şimdilerde yüksek egoya boğulmuş/bağımlı bizler, feragat ettiğimiz vicdanımızın yerine çıkarımız için (madden) karar verir olduk her şey hakkında, taş kesildi kalplerimiz..
hafızam iyi olmamasına rağmen bazı olayları çok net hatırlıyorum, bazı hikayeleri; semtimizde osman adında bir "deli" vardı, (belkide "deli"lere olan muhabbetim "deli" osman abiden kanaklanıyordur.) "deli" osman'ın bir abisi doktor, diğeri avukattı.. varlıklı bir ailenin küçük oğluydu, ve kendisi de zamanında ünlü bir mimarmış... bu sevgili abimiz evli ve iki çocuk babasıymış ve kendi kullandığı araç bir gün trafik kazası yapmış, kurtulan sadece kendisi olmuş o gün bu gündür "deli" osman olmuş adı, sevgili abimizin..
osman abimle uzun uzun muhabbet etmeye bayılırdım, babamda (rahmetli) çok severdi osman abiyi ve herkesin kaçtığı osman abiyi o sevdirmişti bana..
osman abi kendinden geçtiği için, o arabada aslında kendini de yitirdiği için, bir benliğe sahip olmadığı için taşınana kadar tam dört sene boyunca ağzından maddi bir kelime duymadım.. o'na yemek vermeseler yemek yemeyi dahi akledemezdi.. bu dünyayla maddi hiçbir bağı bulunmayan osman abi kendi halinde sadece düşünür, düşünür, düşünürdü...
bir gün yemek götürdüm yine,
ve bana bakarak; "o yemeği, madde için manasını satanlara götürmelisin!" demişti ve yine sustu, bir daha konuşmadı ve yemek de yemedi..
o'nu akıl hastanesine yatırdıktan üç ay sonra taşındık oradan..
iki sene önce gittim eski semtime, kimse kalmamıştı tanıdık ve ne garip ki; yeni gelenler eskilerden kalma kimseyi tanımıyordu, osman abi dışında.. kimi aşmış derdi kimi deli, kimi mecnun derdi kimi meczup, ne önemi var ki; o bence veli'ydi..