Senin için yapılan bu iç çekişlere bir son verseydin, sana uzanan ellerimi bir daha bırakmamak üzere tutsaydın, kalbimdeki bu isyanı sustursaydın, hiçbir şey söylemeden gözlerimin içine baksaydın...
Sensizken neler yaptığımı, neler yaşadığımı, yokluğuna nasıl dayandığımı bir de benden duysaydın ve anlasaydın ne kadar içten söylüyordum bu üç kelimeyi sana...
Keşke burada olsaydın...
Haykırarak sesleniyordum bu üç basit kelimeyle var olmayan sana ve sen her zamanki gibi duymuyor, hatta duymazdan geliyordun...
Bu aşkın alevi kalbimi yakmaya başladığından beri, en ihtiyacım olduğu zamanlarda yanımda olmanı diledim, ama sen hiçbir zaman gelmedin...
Yokluğuna öyle alıştırdın ki beni, varlığının değerini anlayamaz hale geldim...
Seni yanımda istediğim her an artık ağzımdan başka kelime çıkmıyor...
Keşke burada olsaydın...
Bu özlemin yakıcı etkisiyle beynimde kalıcı bir iz bıraktı bu sözler sessizliğinde...
Son günlerde düşünüp duruyorum, senden neden vazgeçemiyorum diye, benden neden vazgeçemiyorsun diye, neden sana hep keşke burada olsaydın diye sesleniyorum ve neden inatla beni duymak istemiyorsun diye...
Etrafımdaki insanlara bakıyorum, hepsinin derdi farklı, hepsinin sorunu kendine özel, bana tuhaf tuhaf bakıyorlar sanki,bunca şeyin arasında düşünecek başka bir şey bulamadın mı; diye...
Aldırmıyorum hiçbir şeye ve hiç kimseye...
Umutsuzca yanımda olmanı dilerken, ne yaparsam yapayım gelmeyeceğini, sesime karşılık vermeyeceğini bilirken...
Yanımda yoksun, yanında yokum...
Bu sana ne kazandırıyor bilmiyorum ama sanırım bana sadece seni kaybettiriyor...
Yokluğun sonu felakettir, bu kural dünyanın her yerinde geçerlidir...
Eğer "keşke burada olsaydın"; diye yalvarışlarımın sonunda bir felaket olacaksa, bu senin yokluğundandır, benim zayıflığımdan değil...
Bu özlem yıllardır beni tarifi olmayan karanlık bir yola sürükledi, ne yapsam, ne etsem bir türlü çıkamıyorum bu bilinmez yoldan, nereye gideceğimi bilmeden yürüyorum bir başıma...
Sessizce...
Yokluğun hücrelerime kadar işleyip, bedenimde infilaklara sebep olurken, sanki söyleyecek başka bir şey yokmuş gibi aynı dileği tekrarlayıp duruyorum...
Keşke burada olsaydın...
Tek başıma ilerlerken bu kuytu derinliklerde, bir türlü cevap bulamıyorum senden neden vazgeçemediğim sorusuna...
Bir kış akşamıydı, gözlerini hiç çekinmeden gözlerimin en derin noktalarına dikmiş ve aniden sormuştun: "Neden ben?" diye...
Neden sen?
Sen sorana kadar bir kez olsun düşünmemiştim bu sorunu cevabını, varlığını ve yokluğunu hesapsızca, sınırsızca, etrafımda var olan her şeyi aşarcasına sevmekten bu sorunun cevabını düşünmeye fırsat kalmadı belki...
Sonra gülümsedim sana, "Bilmiyorum"; dedim, verilebilecek en kolay cevabı veren, gözlerinde tutuklu kalmış bir sevdalı olarak...
"Ben biliyorum"; dedin...
Hiç alışkın değildim karşıma geçip benim bilmediğim bir şeyi senin bildiğini söylemene, sen konuşurken kayıtsız kalıp susmaya, kaçamak cevaplar vermeye...
Değişen sen miydin ben miydim bilmiyordum, sadece bildiğin cevabın ne olduğunu merak ediyordum...
Konuşamıyordun gene, o hep bahsettiğin, kelimelerin insanın boğazında kalması, düğümlenmesi ve konuşmaya olanak vermemesi denen nöbetlerden birini yaşıyordun karşımda, ama bu insanı geren nöbete inat, çok sakindin...
"Benim için neden !sen! isen, senin içinde o yüzden benim , bundan başka bir cevabı olamaz bu kargaşanın" dedin, ve sustun...
O an hiç bitmesin istedim, bunca zamandır suskun kalan yüreğin tekrar tekrar konuşmaya zorlasın seni, ben susayım, sen hep konuş istiyordum...
Bu cevap bugüne kadar hiç hissetmediğim duyguları yaşattı bana, çünkü sen sessizliğini bozana kadar bu aşkın, bu sevdanın, bu ulaşılmaz tutkunun hep tek taraflı olduğunu düşünürdüm...
Sanki bir anda o alışkın olduğum cehennem hayatım sona erdi, konuşuyordun işte karşımda, sessiz kalmıyordun, meydan okuyor, cevap veriyordun yıllardır senin için yapılan iç çekişlere, bitmek bilmeyen bu özleme...
O kadar sahici ve güven dolu konuşuyordun ki, sana inansam, seni sonsuza kadar kaybetmekten korkuyordum...
Çünkü bu imkansız dediğim sevginin acısını kaç zamandır tek başıma acı dolu yüreğimle yaşıyordum ben; bu hislerin, bu platonikliğin, bu tutkunun karşılıklı olma ihtimali aklımın ucundan bile geçmemişti...
Bu yüzden boş yere dileyip duruyordum, kendimi tatmin edercesine, keşke burada olsaydın diye...
O kadar inanmak istiyordum, o kadar kendimi vermek istiyordum, o kadar bağlanmak istiyordumki sana bu sözleri gözlerimin içine bakarak söylediğin zaman, yıllardır bilmediğin acılarla dolu yaşamıma seni de en sonunda dahil etmeyi bile göze alabiliyordum...
Sana inanmasam, sana güvenmesem, o cehennem azabı diye adlandırdığım dünyama yine tek başıma dönmekten, sana yazdığım mektuplarda, gönderdiğim mesajlarda hep "keşke burada olsaydın"; demekten ölesiye korkuyordum...
Beynimde soru işaretleri ayinler yapıp dururken, amansız bir kaosun içinde ne yapacağını bilemeyen şaşkın bir insan gibi ne diyeceğimi bilemezken, elimi tuttun, gözlerimin içine baktın ve beni sevdiğini söyledin...
O kadar acıdan, o kadar özlem ve ayrılıktan, yalnızlıktan sonra bu kelimelerin bana neler ifade ettiğini tahmin bile edemezsin...
Kendimi o kadar şartlandırmışım ki, ne olursa olsun bir gün bana geri dönmeyeceğine, beni sevmeyeceğine, bunca zaman sustuktan sonra içindeki o gerçek olup olmadığına bir türlü emin olamadığım hislerini böyle açıkça, korkmadan ve canımı acıtırcasına kalbinden kalbime akıtmanı kaldıramıyordum....
Kalbim sıkışıyordu, nefes almakta güçlük çekiyordum, ağzımı açıp tek bir karşılık veremiyordum onca zaman beklediğim bu sözlerin karşısında...
Elimi elinden çektim ve tek bir kelime söylemeden terk ettim orayı, seni seninle baş başa bıraktım...
Ne kadar içten ve gerçekçi olursan ol, bu sözlere inanmamı bekleyemezdin benden....
Sen kim bilir ne zamandır düşünüyordun "Neden ben?" sorusunun cevabını...
O günden itibaren ben hep şu soruları sordum kendime ve yokluğuna:
"Neden şimdi?Neden bu kadar geç" diye...
ikimiz de kabullenmeliyiz sonsuz saplantım, ne olursa olsun, ne hissedersek hissedelim, biz bu sevgiyi yaşamak için çok geç kaldık...
Hep acı çektirişinle, sessiz gidişlerinle, karşılıksız sevginle, acımasız vurdumduymazlığınla kazınmışsın bir kere yüreğime...
Bunca isyan, bunca yemin, bunca haykırış ve ızdıraptan sonra istesen de senin sözlerine, senin o gerçek olup olmadığına bir türlü emin olamadığım sevgine karşılık veremem...
Beni sevdiğini söylüyordun, ama kısa bir süre sonra telefonlarıma cevap vermemeye başladın...
Karşıma her çıktığında gözlerini kaçırdın gözlerimden, sevdiğin bu insanı sokakta gördüğün bir yabancıyı görmüş gibi görmezden gelerek, haykırışlarına karşılık vermeyerek, ağlayışlarını duymayarak, isyanlarına kayıtsız kalarak geçirdin ömrünü aylarca...
Sen benden kaçtıkça, ben yalnızlığımın tek sığınağı olan beni sürüklediğin bu karanlık yolda hep diledim bunu: "Keşke burada olsaydın..."
işte yine yoksun yanımda...
Yine yokum yanında...
Kimse sorumlu değil bu yalnızlıklardan, bu karanlık ve bilinmez yollarda sürüklenişimizden...
Var olduğum kadar ve var olduğun kadar kaçınılmaz bir gerçektir ki, seni hala seviyorum...
Ne anlatabildiğim kadar, ne de anlayabildiğin kadar bu adını koyamadığımız sevgi, bu adını "özlem" koyalım dediğimiz bilinmezlik...
Keşke burada olsaydın...
Senin için yapılan bu iç çekişlere bir son verseydin, sana uzanan ellerimi bir daha bırakmamak üzere tutsaydın, kalbimdeki bu isyanı sustursaydın, hiçbir şey söylemeden gözlerimin içine baksaydın...
Sensizken neler yaptığımı, neler yaşadığımı, yokluğuna nasıl dayandığımı bir de benden duysaydın ve anlasaydın ne kadar içten söylüyordum bu üç kelimeyi sana...