öyle çok küçük değiliz 8-9 yaşında falanız. bir gün muhtemelen fazla sylvester çizgi filmlerini izlemekten olacak benim aklıma kedilerin 4 ayağı üzerine düşüp düşmeyeceği gelir. bi süre tartışılır tabi sağlamasını yapmadan bilen yok. tartışma bi yere varmaz, abuk subuk gerekçeler ortaya atılır, yok işte efendim kedilerin ayakları çok kuvvetliymiş, kediler ölmezmiş çünkü ciddi anlamda birden fazla canı varmış vs vs. sonra aynı günün akşamüstü tekrar herkes yemeğini yiyip gelmiştir, bir kedi görülür. içimizde en fırlama diyebileceğimiz biri kediyi tutar*. hadi konuştuğumuz şeyi deneyelim der. tabi yapacak değişik bir şey aranıyor herkes kabul eder. çıkılır apartmanın 5. katına sonra sanki çok fark edecekmiş gibi acaba toprağa mı atsak daha iyi olur betona mı diye beyin jimnastiği başlar. neyse sonunda toprağa atmaya karar verilir. tabi bu ara herkes gülüyor eğleniyor hiç o küçücük kedinin halini düşünen yok ama zaten ölmeyeceğine inanıyoruz sorun da orda. neyse sonuçta kedi atılır ve çok ilginçtir gerçekten tahmin edildiği gibi 4 ayağı üzerine düşer ama tabi yaşaması mümkün olmaz. gidilir kedi gömülür. sonra apartmanda yaşayan din öğretmenine kedi öldürmenin günahı sorulur, o da bu yapılanın kötülüğüne dikkat çekmek için olacak ki kedinin üzerindeki kıl kadar cami yaptırsanız günahı geçmez der. ve o günden sonra onun da vicdan azabıyla beraber kelimenin tam anlamıyla bir karınca dahi incitilmez, zaten öncesinde de o duygu vardır ancak çocukluğun getirmiş olduğu bir hırsla yapılmıştır artık olan olmuştur.