ilkokul aşkı

entry159 galeri
    47.
  1. bazen hep söyleyip isteyip de bir türlü söyleyemediğin tek bir cümlenin seneler sonra karşına bir kısa mesaj olarak çıkmasına sebep olandır. bu facebook denilen zımbırtı çıkıp insanlar gerçekte yüzüne bakmadığı insanların her fotoğrafını beğenip yorum yapmaya, gün boyu evde oturup sosyalleşmeye başlayıp, senelerdir görmeyip özlediği anaokul arkadaşlarını dürtmeye başladığından beri yazar da facebook hesabı almış ve çemkirdiği bu insanlar gibi sosyalleşme yarışına katılmaya başlamıştır. ilk önce aynı okuldakiler, sonra akrabalar, arkadaşların arkadaşları, eski okuldan arkadaşlar derken bir acaba düşüncesi belirmiştir yazar kişisinin kafasında. adını bilmekte ama soyadını hatırlayamamaktadır. sonra çeşitli kombinasyonlarla muhtemel soyadları atılarak denenir ama olmaz. sonra mezun grupları falan derken çat! bulunmuştur malum insan. hemen arkadaşlık isteği yollanır. bir sonraki online olunan zamanda mesaj alınmıştır. inanmıyorum nasılsın çok aradım ama bulamadım vs. gibi beklenen cümleler gelmiştir. mesajlaşmaya devam edilir bir süre sonra karşılıklı telefonlar verilir; en kısa sürede konuşmak temennisiyle. aradan bir kaç gün geçer yazar kişisi aramak istemektedir ancak daha uygun olur düşüncesiyle önce mesaj atmaya karar verir. ancak alınan mesaj olumsuzdur şu aralar çok meşgul olduğunu bir süre bana ayıracak zamanının olmadığını söyler. yazar kişisinin bunun üzerine gururu incinmiştir. o aramazsa ben hiç aramam diye kendine söz verir. sonra aradan aylar geçer. bir sabah telefona bakıldığına bir mesaj görülür; günaydın diye. yazar kişisi bunun üzerine mutlu olur. nihayet der ki: o aradı çünkü aramadığı için kendini üzgün hissetti ve terslemesine rağmen dayanamayıp aradı. sonra bir kaç mesaj daha atılır ama bu sefer yazar kişisi oyunu kendi lehine çevirmeye karar verir. biraz da emri vaki bir şekilde yarına konuşma sözü alınır. ertesi gün sabırsızlıkla beklenir. ama niye beklenir, neden heyecacan duyulur bunun sebebini bilmemektedir. seneler önceki küçük iki insanın masum hisleri bugüne kadar kalmış olamazdı. seneler geçmiş, mesafeler ayrılmış, insanlar değişmiş herşey bambaşka olmuştu. ama nedensiz bir heyecan kaplamıştır bünyeyi. sonra telefon çalmaya başlar. telefonda alo sesi duyulur. tabi nasıl bir düşünce varsa kafada o seneler önceki küçük çocuğun kalemtraşın var mı derken sahip olduğu ses tonu beklenir. kısa süreli bir duraklamadan sonra: x sen misin denir. cevap olumludur. ilk başta cümleler resmidir biraz herkes kendi egosunun ne kadar güçlü olduğunu ispat etmek ister sanki. sonra cümleler cümleleri açar. herşeyden söz ediir; anılardan, geçen seneler boyunca neler yapıldığından, hobilerden, okuldan, gelecek planlarından... konuşma uzadıkça uzamakta bir türlü bitmemektedir. yazar kişisi de ısınmış, kanı kaynamıştır ona. ne kadar farklı yönlerinin olduğunu düşünürken aslında ne kadar kafa dengi olabileceği de bu upuzun konuşmaktan çıkarılmıştır. yer yer sıkıcı, yer yer heyecanlı, yer yer de geçmişe özlemle dolu cümlelerle örülü upuzun bir konuşmadan sonra tekrar görüşmek üzere söz verilip telefonlar kapatılır. görüşme eski bir dostla özlem telefonda özlem giderme modunda olmuş iki tarafta eskiden birbirine olan hislerini açmamıştır. sonra bir banka oturulur kocaman bir şehrin ortasında gecenin ilerleryen saatlerinde. derin bir iç çekilir ve geçmişte olanlar beyne hücum etmeye başlar. yazar kişisi hayatının kısa bir sorgulamasına girişmek üzeredir tam. o sırada telefondan bip sesi gelmiştir. acaba denir ne yazdığı tahmin edilmeye çalışıldığından mesaj bir süre açılmaz. sonra gelen mesaj açılır ondan olduğu anlaşılır ve okunmaya başlanır. o andan sonra vücudu müthiş bir ılıklık kaplamaktadır, bir ürperme ile birlikte hafif bir titreme hissedilir ellerde ve gözler dolmuştur düşmeyi bekleyen damlalarla. "sen benim ilkokul aşkımdın biliyor musun?" . defalarca tekrarlanır bu cümle hem dilde hem de zihinde. mecburen bir cevap yazmak gerekmektedir: "biliyorum sen de benim ama çok uzun zaman oldu sen benim en iyi dostlarımdan birisin hem de sonsuza kadar " denir ve iyi geceler dileyip telefon cebe atılır ve kafanın türlü düşüncelerle ağırlaşıp dayanacağı otobüs camına varması için hızlı adımlarla durağa yönelinir. yirmi dakikalık bir yolculuktan sonra eve varılır, gün geceyarısını çoktan aşmaktadır artık ama yazar kişisi onu düşünmekten vazgeçirememektedir kendini. bu düşüncenin kendisine hiçbir yarar getirmeyeceğini bilmekte aradan çok uzun zaman geçtiğini, hiçbir şeyin eskisi gibi kalmadığını, bir daha asla eskisi bir sevgiyi besleyemeyeciğini kendine anlatır ama nafiledir. kafa dağıtmak için müzik dinlemeye karar verilir ama winamp da aşka ve özleme dair ne kadar şarkı varsa bir bir karşısına çıkarmaktadir. o gece bağıra bağıra şarkılar söylenir ve gece sabaha karşı kavuşmak için acele etmektedir. ama gece ne yaparsa yapsın bir türlü kavuşamaz sabaha ama kovalamaktandan da vazgeçmez hiçbir vakit. bilgisayar başından yatağa zor varılır ve uzun bir uyku çekilir. sabah uyanıldığında akla gelen o dur. bir kaç saat boyunca çıkılmaz yataktan geleceğe dair planlar yapılmakta, ilk uçakla yanına gidilmekte, onu bulup ne kadar sevdiğini söylemek istenmektedir. ama karşılık alamama korkusu bir yana ne kadar saçma bir düşünce olduğunun da bir önemi yoktur artık. çünkü kaan abi şöyle demiştir: "denizler aştım geliyorum, ister eğlen benimle yüzünü bir görsem yeter, yolumuz ayrı biliyorum ölmeden son bir defa belini kavrasam yeter". yazar kişisinin tek bir korkusu kalmıştır artık binbir hayal kurduğu aşkının hayallarindeki gibi olamayabileceği. kendisi hayalperestin önde gideni ve en alakasız şeyi bile hayallerle süsleyip kutsallaştırmayı çok iyi yapan yazar hayatta çok kez yaralanmıştır bu yüzden. ya korktuğu başına gelirse ya beklediği sıcaklığı, cevabı göremezse ya çok değişip de artık sevemeyeceği birine dönüşmüşse ve ne yaparsa yapsın o eski saf duygularını paylaşabileceği insan yerine başka bir insan gelmişse ya o cesareti kendinde bulamazsa. tek bir cümleden ne kadar hayal, şarkı, düşünce türetilmiş, günler harcanmıştır. sonra herşeyi hayallerde bırakmanın daha doğru olacağına karar vermiştir. çünkü hayaller insanı yaşatan, ona umut veren ve onu sürükleyen, yaşam heyecanını ve sevincini capcanlı tutan güçtür. bazı şeyler eski haliyle hatırlanmalı, bazı şeyler hayallerdeki gibi sanılmalıdır ve öyle yaşatılmalıdır çünkü yazar kişisi bilmektedir ki: "yaşamdaki hiçbir gerçek kurulan bir hayal kadar güzel değildir".
    0 ...