insanlık, bir küme olarak varoluşunu dine, kültürlere, ahlak yasalarına, insan elinden çıkmış yasalara ve bunlar gibi vicdani sorumluluk getiren ve hak gözetmek gibi yükümlükler yükleyen otoritelere borçludur. yani, dostoyevski'nin "tanrı yoksa herşey mübahtır" sözünü temel alarak açabiliriz konuyu. din ve yukarıda sıraladığım tüm otoriteler, insanı başkaları karşısında sorumlu kılar ve başkalarının özgürlüğü sınırına dikkat çeker. böylece insan toplumun bir parçasına ait bir varlığa dönüşür. bu bir topluluğun sağlığı için önemlidir. çünkü "ben" olsaydı "biz(toplum)" olmazdı. yalnız bu özgürlüğü ve bireyi, son derece törpüleyen ve "ben"i yok eden bir şeydir. bireyci anarşizim denilen anarşizmin en uzlaşılmaz formu, uzak doğu dinleri ve felsefi öğretileri, insanın kendinden kültürü, edebi, dini ve ahlakı söküp atmadan, tam anlamıyla özgür olamayacağını; reddetmeden, bir toplum içinde var olmaya, iç dürtülerini reddetmeye, doğal tarafını bastırmaya ve törpülemeye mahkum olacağını öne sürer ve bu otoriteleri reddetmek koşuluyla özgür olabileceğimizi vurgularlar.