aslında stalin basitçe, kapitalizm ile savaşmak yerine kapitalizmden tamamen kopmak arzusu ile bugün hepimizin bilimsel sosyalizm dediği tam olarak, troçkinin "tek ülkede sosyalizm mi olur allahının aşkına" çıkışına yanıt olarak yapıştırdığı "olur amına koyayım hem de taş gibi" argumanıdır. bu oluşlar sırasında kafaları hala liberal ekonomi ve kapitalizme takık kalanların ya da tam olarak çözememişlerin bulunması, proleterya diktatörlüğünün başarıya ulaştığı ve artık sosyalizme geçilmiş olduğunu vs düşünmesi de hatasıdır kendisinin. devrim sosyalizme ulaşmamıştı. ama stalin ulaştı sanıp, sorun çıkınca bunu ajanlara provokatörlere kapitalist enternasyonale bir anlamda da psikopata bağlayıp bir çok yanlış kararlar neticesinde anlamsız kanlar da dökmedi değil.
bunlar stalinin hataları mıydı yoksa genel bir sosyalizm ve marksizm problemi midir, soruları da o dönemden beri sorulur ve cevaplanır oldu.
bana kalırsa stalinin bir diktatör olduğunu söylemekten çekinmem. çünkü zaten olması gereken de buydu. sosyalizme geçmeden önce devrimden sonra bir ara dönem olan proleterya diktatörlüğü yaşanmak zorundadır. (bkz: proletarya diktatörlüğü/@jackskellington) ve tarihin tam bu noktasında lider olan stalinin lead edeceği kalabalıklar için diktatör olması da elbette gerekliliktir. bunun için kan dökmüş olması elbette suçlanmalıdır. ama diktatör olduğu için suçlayamayız.
yani en başında stalinizm muhteşem bir projedir, bilimsel bir sosyalizmdir. leninizmin tam ve eksiksiz bir uygulaması, paris komününün belirttiği proleterya diktatörlüğünün yansımasıdır.
zamanla elbette stalinin kendi yanlış tespitleri ile ortaya çıkan proleterya diktatörlüğünden çok devlet kapitalizmine dönen bir yapı olmuştur ama bu yapının olmama şansını 2nci dünya savaşı olmayan bir paralel evrende düşünmek lazım. ikinci dünya savaşı baskısı varken devlet kapitalizminin oluşmaması zaten muazzam olurdu. bu minvalde iki aşamada bakmak lazım stalinizme. birinci aşama muhteşem başarılarla ile doludur. ikinci aşama stalinin puştluğu ile dolu.
stalinizmin başarıları için, uzaya ilk insanın gönderilmesine, alman blietzkrieg karşısında çıkan modüler rus tank fabrikalarına vs bakmak lazım biraz da. tabi stalinizmin hangi kısmına baktığınıza bağlı.
burada hem liberal hem amerikan karşıtı alllahından takviyeli postmodern arap aşıklarının genel eleştirileri, soğuk savaşta perdeyi indirip izolasyon sağlaması olsa da, en başında dediğim gibi, bu bir izolasyon değil kopuş ve yarışmama arzusudur. yarışmaya tekrar karar verenlerin sıçtığı bok 1991e kadar devam edebilmiştir.
devrime ihanet etmiş midir?
bırakın buna; soluk gri bir gökyüzü altında kızıl bayrağın etrafında toplanma rüyasına dalan devrimciler karar versinler.