arthur schopenhauer

entry392 galeri video1
    100.
  1. Schopenhauer'un etkilendiği düşünür, yazar, şair ya da en güzeli hayat sanatı ustası Goethe'dir. Nietzsche de bir gün yerden bulduğu bir kitapla Schopenhauer'u tanımıştır, sonradan fikirleri değişse de, çok etkilenmiştir. Yani etkileme zinciri Goethe-Schopenhauer-Nietzsche şeklindedir.

    Goethe ile zaman paylaşmışlığı da vardır, onun karanlık, karamsar hallerini gören Goethe şu cümleyi, şairane mısraları döktürmüştür:

    'Willst du dich des Lebens freuen,
    So musst der Welt du Werth verleichen.'

    'Keyif almak istiyorsan hayattan,
    Değer vermelisin dünyaya.'
    (Goethe'den Schopenhauer'e)

    (lütfen uzun diye devamını okumamazlık etmeyin, belki de bu satırlardan sonra tüm hayata bakışınız değişecek ve yeniden doğacaksınız... iddia ediyorum...biraz sabır...)

    Schopenhauer Goethe'yi örnek almış, ona çok değer vermiştir. çünkü akıla, güzelliğe, estetiğe, sanata değer veren bir zekası, zevki; yeri geldiğinde ilham alan, bir ruhu vardır. Varolmanın Acısı'nı okuyan insan yüzeysel bakışda karamsar bulabilir ama derine indikçe tüm söylenenlerin doğru olduğunun idrakına varıp, gerçeği kabul eder ve bundan başlar gerçekten duyumsayarak, farkında olarak ve tad alarak yaşamaya. Üstadın dediği gibi: '...Böyle bir insan, yaşamı boyunca, başına nasıl talihsizlikler gelmiş olursa olsun, kendi payına düşenle ilgilenmekten çok, bir bütün olarak insanlığın payına ne düştüğüne bakacak ve acı çeken biri gibi değil bilen biri gibi davranacaktır.'
    insanın var olma acısını irdelemiş, aşkın metafiziğini çözmüştür Schopenhauer.(Wille zum Leben) Yaşam iradesini tanımlar; insanın doğasında var olan bir hayatta kalma ve üreme güdüsüdür.'der ve ekler; ' Aşk, yaşam iradesinin ideal eşi(soyun sağlıklı devamı için gerekli eşi) keşfedip, bu bilgiyi bilincimize iletmesinden başka bir şey değildir.' Kalp acısı çeken veya neden şu adama-kadına aşık oldum diyen insanı belirsizliğin çıkmazından kurtarmış, ailenin, toplumun dayatmasına karşı göğüs gerebilecek zemini oluşturmasını sağlamıştır. Ne binlerce yıldır genlerine kodlanan doğanın buyruğuna, ne doğduğundan beri kafasına işlenen toplumun buyruğuna boyun eğmek zorunda değildir insan. Kendi istediği yani, gerçek bir ilişkiyi, karşılıklı ruhları besleyici bir ilişkiyi seçme, dayatma dışı bir eşle mutlu olma hakkına sahiptir artık. Tabi içgüdülerimizi aldatamayız ama farkında olursak tuzağına düşmez ruhumuzun mutlu olacağı eşi içgüdülerimize cazip gösterebiliriz. Başlangıçda zor olsa da zamanla başarılır. Schopenhauer'un şu sözü akıldan çıkmamalıdır: 'Gelecek kuşak, şimdiki kuşak pahasına yaratılır.'
    Sanata çok önem verir.'Sanat da felsefe de, farklı yöntemler kullanmasına karşın aynı amaca hizmet eder: ikisi de acıyı bilgiye dönüştürür.' der. ve ekler 'En büyük sanat yapıtları bizim kim olduğumuzu bilmeksizin doğrudan bize seslenen yapıtlardır.' 'Sanatın özü şudur: Sanatta ele alınan bir tek durum üzerine söylenenler aslında binlerce durum için geçerlidir.' Sanata o kadar önem verir ki sanattan zevk alan, adeta sanatla nefes alan insanları özel, ayrı bir kategoriye koyar ve asıl bu insanların zekalarından, estetiğe, güzelliğe verdikleri değerden ötürü bu dünyada yaşamaya daha doğrusu hakkını vererek yaşamaya hakkı olduğunu savunur. Tabi bu insanları da sıradan çoğunluğun anlayamayacağını da belirtir. Bu saptaması çoğu sanat aşığı bünyede 'işte sonun da beni anlayan benim sanatsız nefes alamama durumumu anlayan biri' diyerek sevindirik olmasına neden olur *

    Büyük insandır, yeri gelir sanatı icra eder, flüt çalar *, sanata, zekaya, güzelliğe değer verir. Ama yaşlılık döneminde tüm felsefesine rağmen kayık gezintisi yaptığı kendisinden bir hayli küçük güzel bir hanımkızımıza gönlünün kaymasına mani olamamıştır, çıtır dilber bunu anlayınca, bundan hoşlanmak ne kelime korkmuş ebediyen üstadın hayatından çıkmıştır. Artık bu duruma ister andropoz( yani o yaşta kaçıncı andropozsa...), ölmeden önce son çılgınlık... ya da işte güzelliğe tam anlamıyla değer verme durumu...diyebilirsiniz...istisnalar her zamanki gibi kaideyi bozmaz, diyerek saygı ve sevgilerimizi iletiyoruz üstada. Kendini, doğasını, çevresini anlama derdinde olan bireyin hayatında çığır açmıştır, büyüktür, yeri özeldir.

    Sözlerimize son verirken üstadımızın yine güzel bir deyişiyle bitirelim ve mümkünse bunu kulağımıza küpe yapalım...
    'En büyük zevkimiz takdir edilmektir; ama her nedense, bizi takdir edenler takdirlerini, ifade etmek konusunda pek de istekli davranmazlar. Demek ki en mutlu insan, hangi yolla olursa olsun, kendini içtenlikle takdir etmeyi başarabilen insandır.'
    Schopenhauer

    Üstadın sözüne uyarak, hepinizi, tüm güzel insanları ve kendimi içtenlikle takdir ediyorum ve mutluluktan uçuyorum...
    15 ...