ben bu yazıyı sana yazdım

entry31065 galeri video218
    5118.
  1. çok sıradan başlayan bir gündü benim için, inan...
    zaten unuttuğun her özel gün gibi bunu da unutacağına adım gibi emindim ya, işte insan ümit ediyor yine de, kabızlığıma doymayayım.
    ümit ettiğim şey ne bir hediye almaktı senden, ne de güzel bir günü dolu dolu geçirmek senle.

    ümit ettiğim şef ufacık bir incelikti, belki bir ruh kırıntısı, belki senden kirğiklerime süzülen ufak bir güneş ışığı.
    nereden bilebilirdim ki, kirpiklerimin güneş ışığıyla serpileceğinden ziyade gözyaşları ile sulanıp süzüleceğini.

    şirketteydim, sıradan bir iş gününden daha yoğun bir iş günüydü, hem klasik pazartesi hem de klasik müdür baskısı sebebiye. ama ben o karmaşada yine seni düşünebiliyorddum ya, aklıma sokayım.

    sonra bir bir yağmaya başladı gökten çiçekler. gökten dediğime bakma biraz melodikleştiriyorum olayı, çiçekçiler bir bir getirmeye başladı işte.

    önce birine, sonra bir diğerine, sonra öbürüne, sonra şuna, sonra buna derken, her yer çiçek bahçesi olmuştu. rengarenk çiçekler ve mükemmel kokuları sarmıştı her yanı. çiçeklerle sınırlı kalsa bir nebze. hediyeler de vardı yanlarında, meyve sepetleri, brownie sepetleri, hatta yüzük bile vardı birinde... bir kızı geçtim bir erkeği bile etkileyebilecek kadar çok güzellik vardı bugün...
    bayan iş arkadaşlarım bir bir geliyorlardı karşıdan, ağızlarında 32 (otuziki) dişleri, her birinden buz ışıltısı fışkırtarak.

    yetmezmiş gibi erkek iş arkadaşlarımın da konuşmalarına tanık oldum. ''eşime koca bir çiçek yolladım'' diyordu biri, sanki daha dün tekme tokat birbirlerine girmemişler gibi eşiyle.

    ''ben uludağ tatili ayarladım, başbaşa kafa dineleriz'' dedi diğeri, ama yüzünde huzurlu bir gülümseme vardı, öyle uçkur peşinde değildi belli, sevgiyle atmıştı adımını.

    diğeri kol saati almış, değerli bir şey belli ki; göstermekten çekinmiyordu kimseciklere. guess miymiş neymiş, 4 bilgisayarın ikisine o saat firmasının internet sitesi açıktı, adamın karısına aldığı saat konusunda yorum yapıyorlardı.

    ben ne mi yapıyordum. etrafımı izliyordum kalp kırıklığıyla. bir buçuk yıldır sevgilim olan ve uğruna neleri feda ettiğim o güzel gözlü ufaklık, değil hediye almak sevgililer günümü kutlamayı bile akıl edememiştin. hadi onu siktir ettim bari kandilimi kutlasaydın.

    senin için önemli olan şey varlığım değil, emrin altında olmamdır adım gibi biliyorum.
    sevgi mesajları yerine hesap mesajları önemlidir senin için mesela.
    ''seni özledim'' mesajını almaktansa ''şimdi evdeyim, dışarı çıkmayacağım, arkadaşlarım çağırdılar ama sen huzursuz olma diye gitmedim'' mesajını almak daha değerlidir.

    iki kişi kaldık koca şirkette, sadece iki kişi... ne bir çiçek, ne bir hediye ne de bir kutlama almamış sadece iki kişi. birbirimizle dertleştik, ben anlattım ağladım, o anlattı ağladı. saat 18: 30 da mesaimiz sonlanmak üzereyken çağırdılar benim gibi boynu bükük olan arkadaşımı. telefon elinde çığlık ata ata koştu, koşarken ''bana çiçek gelmiiiişşşş'' diye bağırıyordu. onun adına çok sevindim de, öylece kalakaldım ya orda; kalbimde sana ait olan son çiçek de kurudu, öldü.

    daha çok şey var aslında söylemek istediğim de, bugğne kadar senin için yaptığım hiç bir şey değmedi ya, o son sözler için sarf ettiğim nefese de değmez. o yüzden var git yoluna, yeterince kırgınım zaten. gölge etme başka ihsan istemez.

    ha bu arada '''ruhsuzlar günün kutlu olsun'''

    not: bilinçli imla hatası. tırnak işareti değil, aleni pençe işareti.
    4 ...