Ziyadesiyle üzgün olduğum günlerden birini yaşarken Beşiktaş iskelesinde , o çifti gördüm. Benim aksime , cesaret ve kararlılıklarını ispat edercesine yürüdüler iskelenin bitimine. Sarmaş dolaştılar yalnızlığım beni kucaklamışken ... . Öylece 6 saat durdum orada , eşlik ettim onlara , onlar güldüler bende katıldım , misafir oldum konuşmalarına . Gelecekten söz ediyolardı durmadan , çocuklarının nasıl olacağından , hangisine çekeceğinden . Gezecekleri ülkeleri , konaklayacakları otelleri ve yaşlandıklarında nasıl mutlu ve tatmin olmuş hissedeceklerinden söz ediyorlardı. Hepsini duydum ve sanki fikrim sorulmuşcasına , bana hitap edilmişcesine başımla onayladım onları. 6 saat sonra geldikleri gibi sarmaş dolaş ayrıldılar iskeleden , trafiğe karıştılar cesaret ve kararlılıklarının bir göstergesi olarak... Yavaşça doğruldum ve onların aksine en tenha noktayı seçtim kendime ilerlemek için , yalnızlığımın ve korkaklığımın bir göstergesi olarak.
O günden sonra Beşiktaş iskelesine her gün gittim. 1 yıl boyunca görmedim onları. Sonra , kendimi o günün aksine tamamıyla mutlu hissettiğim bir gün , tekrar o kızı gördüm ... Ama bu sefer yalnızdı ve onları gördüğüm yerde , yani benim yerimde - yalnızlık imparatorluğunun tahtında - oturuyordu. Üzerinde siyah bir palto vardı ve ayakta dikilerek profilden izlemeye başladım onu. 1 yada 2 saat sonra içimde verdiğim iç savaşı kazanarak yanına doğru yürümeye başladım. Öyle fiyakalı yürüyordum ki sanırsın muzaffer bi komutanım da meydan savaşı kazanmış , maraşel olmayı bekliyorum . Tam yanına varmak üzereydim ki telefonu çaldı , Graham Bell'in cehennemde kablolarıyla asıldığı o uğursuz alet . Sol eliyle aldı telefonu ve kimin aradığına bile bakmadan açtı.
- Alo , dedi ...
- iskeledeyim , oturuyorum ...
- Biliyorum ama kendimi burada iyi hissediyorum , dedi... Ümitlendim , insanlar kendilerini iyi hissettiklerinde birşeyleri kabullenmeye daha yatkınlardır. Bunu bilecek kadar kurnazdım.
- Unutamıyorum ! diye haykırdı , o anda durdum . Az önce bastırdığım iç isyanım yeniden patlak verdi.
- Unutamıyorum o kazayı , olmuyor , çok denedim ...
- Biliyorum , biliyorum ama bu birşeyi değiştirmiyor , dedi ve telefonu kapattı... Tam o anda bana dikti bakışlarını.
- Ne istiyorsun , dedi ... Bildiğim ne kadar yön varsa hepsine bakındım ve sağ elimin işaret parmağıyla kendimi gösterdim. Bana bakarak onayladı başıyla.
- Sana diyorum , ne istiyorsun , 2 saattir beni izliyorsun , dedi... Yutkundum ve peltek bir yürüyüşle yanına doğru seyirttim.
+ Oturabilir miyim ? dedim. Umursamazca çevirdi başını. Umursamaz insanlara istediğinizi yapabileceğinizi de bilecek kadar içten pazarlıklı olduğum için kuruldum hemen yamacına.
+ Sizi daha öncede burada gördüm , dedim gayrı ihtiyari olarak iskelenin en ucunu göstererek.
- Ne olmuş ? dedi aynı umursamazlıkla.
+ Yanınızda biri vardı , sanırım erkek arkadaşınızdı , dedim... O anda nefesim tutuldu işte. Ayağa kalkmıştı ve sağ kolunun olması gerektiği yerde bir boşluk vardır. Paltosunun sağ kolu , cebine sokulmuş ve içi boş bir halde duruyordu. Yutkundum ...
- Olabilir dedi , gözlerini benden kaçırarak. içine yayılan özlem ve üzüntüyü hissettim . Umutsuz insanların karşı koyacak gücü olmadığını da bilecek kadar hilekar olduğum için cesurca devam ettim konuşmaya.
+ Sanırım terk etti sizi dedim ... Yavaş yavaş yürümeye başladı ve :
- Hayır biz öldük , dedi tahtımı tekrar kazandığım o anda .
Tahtıma kuruldum ve trafiğin içinden cesurca çıkarak , zamanla olan karşılaşmaları için iskelenin en ucuna yürüyen yeni çifti seyretmeye başladım. Sarmaş dolaştılar , yalnızlığım beni kucaklamışken .