bu sıralar nazan öncel'e fena halde taktım, yani taktım derken dinliyorum sadece... o söylüyor, ben dinliyorum aramızdaki ilişki bundan ibaret...
"o da mı yalan bu da mı yalan, kötü bir rüya gördüm o zaman..."*
benimle yaptıklarını başkalarıyla da yapacak. eminim. belki de çok daha fazlasını... belki de benimleyken yapmaya cesaret edemediği şeylere, başkasının teninin sıcaklığında teslim olacak. benim kulağıma fısıldadığı büyülü sözcükleri, başkasının kulağına da fısıldayacak. ve belki de benim yüzüme bakarken kuramadığı cümleleri, başkasının yüzüne haykıracak. bu gerçek, beni deli mi etmeli? artık hayatımın çakışmadığı ve neredeyse kesinlikle de çakışmayacağı bir insan için, aklımın tekerini çukurlu yollarda yıpratmam doğru mu? ya da, bu gerçeği lehime kullanabilir miyim? deneyeceğim.
onunla yaptıklarımı ileride başkasıyla da yapacağım. ciddi miyim? gerçekten de başarabilecek miyim bunu? tutkuyla bağlanabilecek miyim; benliğimi, doymak bilmez tutkuma kurban olarak sunabilecek miyim? büyük olasılıkla... peki, tek olmak, özel olmak, biricik olmak nerede kaldı? daha önce tek bir kişi için hissedilen duygular, sarf edilen cümleler, feda edilen anlar, bir başkası için de aynen kullanılabilir mi? tek bir kişiye özel olarak sunulan nimetler, yeri geldiğinde, başka bir tekillik için de harcanabilir mi? bu, ikiyüzlülük değil midir? bence, ikiyüzlülüğün dik alasıdır. peki, bu riyakarlığımızı, saçma sapan doğamıza terk edip işin içinden sıyrılmak ne kadar ahlaklı?
aşk, hayatımız boyunca kaç kişiyi tekleştirmemize izin verir? aşık olduğumuz ya da aşık olduğumuzu sandığımız/düşündüğümüz her kişi, tekleşir mi? biz, tekleştiğini düşünüyoruz. o halde, çok fazla teklik bir hayatta toplandığı zaman, çoğul, sıradan olmaz mı? bir an için bunu kabul etmediğimizi farz edelim. peki, hayatımıza giren her teklik için farklı tutkular ve bu tutkuları ifade edişler ortaya çıkarabilecek kadar yoğun ve zeki miyiz? bu kadar güçlü ve azimli miyiz? ben böyle olduğumuzu düşünmüyorum. öyle ki, her yeni başlangıçta, bir önceki tekliğe borç verdiğimiz çok kullanımlık tutkularımızı yeniden kullanıyoruz. yani, kişiler değişse de, tutkular aynı kalıyor. ne adi bir aldatmaca!
"soruyo musun bakalım, nasılsın diye, ne biliyosun belki, iyi değilim bu gece..."*
belki de bu kadar aşağılık varlıklar değilizdir. belki de suç bizde değil, aşktadır. belki de her aşk, kendisinden önce hayatımızın merkezine koyduğumuz en özel varlıkları sıradanlaştıran, kimi zaman geçici, kimi zamansa kalıcı bir hafıza kaybıdır. peki, bunun böyle olduğunu düşünsek bile, hafıza kayıplarıyla beslenen bir duygu, ne kadar güvenilir olabilir? bir zamanlar özel olan birilerinden kalan ve çoğu da güzel olan anıları silip atan, ya da bizi bunu yapmaya zorlayan bir duygu, ne kadar gerçektir? bu, gaddarlık değil midir?
"beni geçirmeye yalnızlığım gelsin, ya dönülür ya dönülmez kimse üzülmesin..."*
basit bir soru: kaç kez aşık oluruz? bence böyle bir soru sormak, en az üç ya da beş defa aşık olmak kadar komik ve saçma. çünkü... çünkü biliyorsunuz nedenini. dilimin döndüğü kadar açıklamaya çalıştım, düşüncelerimi yinelemek istemiyorum. ama yine de, bu saçma soruya kendimce bir cevabım var:
bir kez aşık oluruz ve bir daha aşık olduğumuzda da, aslında ilk aşkımızın da bir yanılgı olduğunu anlarız. yani, aslında hiç aşık olmamışızdır. cevap, sıfır'dır.
fakat! bu cevap yanıltıcıdır. hatta, hayatını sadece bir aşka sığdırabilecek kadar şanslı ya da şanssız olanlar için, böyle bir soru geçerli bile değildir.