atilla yayla

entry152 galeri video2
    79.
  1. (bölüm 2)
    Kamusal Alan ve Başörtüsü Yasağı
    Kamusal alanla ilgili tartışmalar ve bu kavrama dayanan tezler yasağı haklılaştıracak bir hukukî zemine varılmasını sağlamaz. Kamusal alan siyaset felsefesinde tartışılan bir konudur ve tartışmalı bir felsefe kavramından hareketle insanların hayatını derinlemesine etkileyen konularda hukukî hüküm tesis edilemez. Nitekim, bütün gürültü patırtıya rağmen, başörtüsü takanlarla ilgili işlemler, hep, hukukî değil idarî işlemler olagelmiştir. Başörtüsü kullananlar hukukî bir takibata maruz bırakılamamış, idarî müeyyidelerle, sözüm ona cezalandırılmıştır. Bu dahi, hukuk sistemimizde başörtüsü yasağına bir temel bulunmadığının ispatıdır.

    Kamusal alan tanımları çok tartışmalıdır. Kamusal alan nedir? Değişik yorumlar yapılabilir. Kamusal alan, egemenliğin bir yansıması olarak, kamu otoritesinin geçerli olduğu her alan mıdır? Yoksa, bir kamu görevinin ifa edildiği yer midir? Veya, bir kamu görevlisinin bulunduğu mekân mıdır? Bu üç bakışın hiçbiriyle başörtüsü yasağı konusunda anlamlı ve yasağı haklılaştırıcı bir sonuca ulaşılamaz.

    ilkini ele alalım ve diyelim ki kamu otoritesinin söz sahibi olduğu her yer kamusal alandır. Bu durumda, başörtüsü yasağını alabildiğine genişletmek gerekir. Toplum hayatında kamu otoritesi teorik olarak her yerde geçerlidir, bu otoritenin fiilen tezahür etme biçimi, derecesi ve sıklığı, duruma ve şartlara bağlı olarak, değişse bile. Meselâ, sokaklar da kamu otoritesinin geçerli olduğu yerlerdir, öyleyse, sokakta da başörtüsünün yasak olması gerekir. Bu kadar değil, dahası var: Evimiz elbette bizim özel alanımızdır, lâkin orada da, duruma bağlı olarak, kamu otoritelerinin yetkileri vardır. Eşinize veya çocuğunuza kötü muamele ederseniz, kamu adına evinize müdahalede bulunulabilir. Yâni eviniz de bir kamusal alana dönüşebilir. Bu durumda, evlerde bile başörtüsü yasağının bulunması gerekmez mi?

    Yok, bir kamu görevlisinin bulunduğu yer kamusal alandır dersek, yine problemlerle karşılaşırız. Önce sormamız lâzım: Bir kamu görevlisinin fiilen görev yaptığı her yer bir kamusal alan mıdır? Eğer böyleyse ve yasak kamusal görev veya hizmet alanlarını kapsayacaksa, üniversiteler yanında parklar, vergi daireleri ve hastaneler de başörtüsünün yasak olduğu yerler arasında olmalıdır. Bu kamusal alan yorumuna dayanan yasağın hukukî ve ahlâkî bir temeli varsa, yasak buralara kadar uzatılmalıdır. Niye uzatılmıyor, uzatılamıyor peki? Çünkü, yasak, sağlam, hukuka dayanan ve vicdan kanatmayan bir ilkeye oturmuyor da ondan...

    Kamusal alan tanımlarının üçüncüsü doğruysa, yâni bir kamu görevlisinin bulunduğu her yer kamusal alansa, o zaman, kamu görevlilerinin üstüne "kamusal alan yaratıcısı geliyor, başörtülüler savulun" diye bir uyarıcı levha, işaret vs. yapıştırıp dışarı öyle çıkmalarını sağlamak gerekir. Sakın yanlış anlamayın, bu söylediğim şeydeki komiklik benim komiklik yapmak istememden kaynaklanmıyor, yasakçıların savunuyor olabileceği bir anlayıştan türüyor. Size komik geliyor olabilir, ama bu olayın ilginç tezahürleri var. Örneğin, bir kamu görevlisi olmasa da kamu otoritesini temsil eden biri olarak Cumhurbaşkanı Sezer, kalksa, Ankara Söğütözü'ndeki Yimpaş Süper Market'e alışverişe gitse, ne olur? Orası bir kamusal alana mı dönüşür? Dönüşürse Yimpaş'ın başörtülü müşterilerinin Yimpaş'ın kendi elemanları veya Sezer'in korumaları tarafından dışarı atılması mı icap eder, laiklik adına ve uğruna? Devlet memuru akşam evine vardığında orası da mı kamusal alan olur ve eşinin başörtüsünü çıkarması gerekir? Şu söylenebilir: Kamu görevlisinin bir kamu göreviyle bulunduğu mekân kamusal alandır. Lâkin, bu da problemi çözmeye yetmez. Meselâ, Sağlık Bakanlığı'na bağlı bir hemşire bir aşı kampanyası vesilesiyle bir köye gitse ve köy meydanında topladığı kişilere aşı yapsa, bu o köyü veya köy meydanını kamusal alana çevirir ve hem hemşirenin hem de köylü kadınların başının açık olmasını mı gerektirir?

    Görüldüğü gibi, kamusal alan tartışmalarından anlamlı bir sonuca ulaşmak imkânsız. Özgürlükçü bir ülkede, vatandaş, her türlü kamusal alanda veya kamusal olduğu iddia edilen alanda başörtüsü takma veya takmama özgürlüğüne sahiptir. Bu çerçevede yapılan özel alan- kamusal alan karşılaştırmalarında da yasakçıların mantığı yanlış işlemektedir. Diyorlar ki, "bir özel davet veriyorsam, istersem başörtülüleri alabilirim, ama kamusal alandaki bir davette, istesem de, başörtülüleri alamam". Bu düşünce tarzı yanlıştır. Sağlıklı bir mantık şöyle işler: Bir kamu görevlisi olsam bile, istersem, özel davetime başörtülüleri kabul etmem, buna hakkım vardır, ama kamusal alandan başörtülüleri dışlayamam, zira bu hem Cumhuriyet sistemine, hem demokratik rejime ve hem de insan haklarına aykırıdır. Elimizde tipik bir olay var, ona bakarak durumu daha iyi kavrayabiliriz. Sezer, oğlunun düğününü Çankaya Köşkü'nde yaptı ve başörtülüleri davet etmedi. Çankaya'daki bu binanın topluma ait olduğu ve bu nedenle böyle bir kullanımın uygun olmadığı yolundaki eleştirileri bir yana bırakıp, bu olayın Sezer ailesinin özel bir olayı olduğunu kabul edelim. Bu durumda, Sezer'in başörtüsü kullananları çağırmamasının, sosyal açıdan şık olmasa bile, kendi tercihi olduğunu ve kimsenin buna bir şey diyemeyeceğini söyleyebiliriz. Yâni, Sezer'in başörtülüleri çağırmamasını normal karşılayabiliriz. Olur ya, başörtüsünü sevmeyebilir veya başörtüsü takanları davet etmemek için kendine göre gerekçeleri olabilir. Ama, 29 Ekim resepsiyonundan başörtülüleri dışlamasını normal karşılayamayız. Bu tavır, Cumhuriyet fikrine de, demokrasiye de, ve, evet, laikliğe de aykırıdır. Kısaca, özel alanımızda dışlayıcılık yapabiliriz, ama kamusal alanda yapamayız; tabiî, Cumhuriyet, demokrasi ve laikliğin ne olduğundan gerçekten habersiz değilsek...

    idarenin Tarafsızlığı ve Türban Yasağı
    Bazıları, başörtüsü yasağını, idarenin tarafsız olması gereğine dayandırmaya çalışmaktadır. idarenin elbette tarafsız olması lâzımdır. Ama idarenin tarafsızlığının yasağa gerekçe yapılması yanlıştır. Aslında, yasak olayında, idare başörtülülere negatif ayrımcılık yaparak tarafsızlığını bozmaktadır. Bu durumda idarenin ajanları, başı açık olanları başı örtülü olanlara tercih etmekte, üstün tutmaktadır. idarenin tarafsızlığı, başörtüsü kullananlarla kullanmayanlar arasında ayırım yapılmamasını gerektirir. Ayrıca, idarenin tarafsız olmasından maksat, idare cihazının korunması değil, kamu görevlilerinin vatandaşlar ve vatandaş kitleleri arasında, lehte veya aleyhte, ayrımcılık yapmasını önlemektir. Başka bir deyişle, burada tarafsızlık amaç değil araçtır ve tarafsızlıkta maksat bireysel olarak vatandaşları veya gruplar olarak vatandaş kitlelerini gayri âdil, haksız ve keyfî muameleden korumaktır.

    Tarafsızlığın özü, idarenin eylem ve işlemlerini dayandırdığı kuralların objektif, soyut ve genel olması, yâni vatandaşlar arasında negatif veya pozitif ayrımcılık yapmamasıdır. idarenin tarafsızlığı, bahsettiğimiz nitelikteki kurallara ilaveten, idarenin haksız ve taraflı muamelelerine karşı başvurulabilecek hukuk makamlarının varlığını ve etkili şekilde çalışmasını gerektirir. idare cihazında görev yapanların dinî, felsefî vb. değerler bakımından tarafsız olması tarafsızlığın sağlanmasında üçüncü- dördüncü derecede önem taşır. Bu ancak ve ancak idarî otoritenin keyfî olarak ve denetimsiz kullanıldığı yerde birinci sırada gelecek kadar mühimdir. idarî otoriteyi ellerine geçirdiklerinde tanrısallaştıklarını ve vatandaşın hayatına istedikleri gibi müdahalede bulunmaya hak kazandıklarını zannedenler ve zaman zaman bu tür müdahalelere fiilen yeltenenler, aynı otoritenin başkalarının eline geçmesi ihtimalinden paniğe kapılmaktadır. Çünkü, kendilerinin başkalarına yaptığının onlara da yapılabileceğini düşünmekte veya hissetmektedir.

    Ayrıca, idarenin tarafsız olması gerektiği iddiasıyla bazı bireylere yasak getirenlerin kendileri tarafsız değildir, tam taraftır. Tarafsızlıkla kastettikleri aslında tarafsızlık değil, herkesin onların tarafında olmasıdır. Unutmayalım ki, başörtüsü takmanın bir değer yansıtıcısı olması gibi takmamak da; başörtüsü kullanma hakkını savunmak kadar ona karşı çıkmak da bir değer yansıtıcısıdır.

    Başörtüsü takanların bunu propaganda amacıyla yaptıkları iddiası da, doğru bile olsa, yasağı meşrulaştırmaz. O zaman, herkesin kılık kıyafetiyle, tarzıyla, propaganda yaptığı iddia edilebilir. Keza, başörtüsünü siyasî bir simge olarak kullanmanın, hatta bir ideolojinin bayrağı gibi dalgalandırmanın da bir mahzuru yoktur. Herkesin sembolü kendisine aittir ve siyasî sembol kullanmak ifade özgürlüğünün bir parçasıdır. Başı örtülülerin değerleri olduğu gibi başı açıkların da değerleri vardır. idare cihazının elemanları, bir grup vatandaşı, onların taşıdıkları değerler kendi değerlerine ters olduğu için aşağı göremez ve haklarını elinden alamaz.

    idarenin tarafsız olması gereğinin, kamu görevlileriyle ilgili yasağı bile haklılaştıramazken, üniversite öğrencileriyle ilgili yasağı hiçbir şekilde haklılaştıramayacağı açıktır. Öğrencilerin hiçbir şekilde tarafsız olma gibi bir mecburiyeti yoktur. Onlar, kamu hizmeti veren değil, kamu hizmetinden yararlanandır. idarenin parçası değil, idareyle muhatap olandır. Öğrencilere uygulanan hukuk ve ahlâk dışı yasak normalse, hastaneye gidene, vergi ödeyene, tapu çıkarana, parkta oturana, belediye otobüsüne ve DDY trenine binene de bu yasağı uygulamak gerekir.
    2 ...