american history x

entry305 galeri video3
    146.
  1. etkileyici bir film idi.
    "we are not enemies, but friends. we must not be enemies. though passion may have strained we must not break our bonds of affection. the mystic chords of memory will swell when again touched as surely they will be by the better angels of our nature." dr. bob sweeney 'e verilmek üzere hazırlanmış ödev, bu alıntıyla bitiyor, tabi film de.
    hep düşünmüşüzdür; sorunların nasıl üstesinden geleceğiz diye. özellikle çok ama çok uzun yıllara dayalı düşmanlıklar nasıl ortadan kalkar diye. "biz düşman değiliz, arkadaşız. düşman olmamalıyız." demek yeterli değil, karşılıklı adımlar atılması gerekiyor, burası böyle fakat. sorunun derinliğinde aslında başka başka sorunlar yatıyor gibi geliyor bana. sadece şiddete olan eğilimimiz veya filmin bize çok açık, böyle gözümüzün içine soka soka vermeye çalıştığı; 'öfke gereksizdir hayat sürekli kızgın yaşanmaması gerekecek kadar kısadır.' mülahazası çok trajik bir şekilde günümüz türkiye 'sine getirdi bıraktı. üzüldüm ülkemdeki benzer kamplaşmalardan ötürü, zira filmde hapishaneli bölümleri hep kendi hapishanelerimizi düşünerek izledim. maalesef maznunlara bçilen yaşam koşullarının o demir parmaklıklar arkasında çok berbat olduğunu, dünyanın her yerinden gelen donelerle de anlıyoruz, sadece bizim ülkemize özgü bir şey değil bu. fakat asıl aklımı çelen, beni vuran kader mahkumlarının, daha doğrusu derek vinyard 'ın da kabul ettiğince, seçimleri tarafından daha iyi bir yaşama kavuşmamış insanların ne kadar karşı görüşte de olsalar, aynı çatı altında cezalarını çekiyor olmalarıdır.

    ilginç bir anekdotu anımsadım; pek sevmediğim oral çalışlar efendi bir gün bir şey anlatmıştı; içerde alparslan türkeş 'le anı çatı altında mahkumluğu paylaşırlarken, farklı düşüncelerin sembolleri olarak, bir gün türkeş 'in tv'de yanılmıyorsam şeker kız candy i izlediğini görmüş, bundan bir entirimde daha bahsetmiştim, arayan bulabilir, kendisine sorduğunda çizgi filmde ne bulduğunu, şöyle bir cevap almış; 'bu çizgi filmde insani çok şey var..'

    gerçekten de öyledir, insani mesajlarıyla, varlığı başka varlıklarla uyumuyla değerlendiren, düşmanlıktan değil de dost olunması gerekliliğinden dem vuran bu çizgi film ne kadar naifse bu 'amerikan tarihi x' de o kadar naif aslında. zor yaşam koşulları altında, yapmak -suç işlemek- zorunda olan siyahlarla, onları ekseriyet karakteristiklerinden ötürü kimi zaman aznavurca cezalandırmak zorunda kalan illegal/faşist beyaz çeteler arasındaki baştan sona süren çekişme durumunun altında bir sorun yatıyor. isimlendirme sorunu; bu bir suç mu, yoksa öfke mi? tabi bu sorun her iki taraf için de geçerli, liberal kanadın savunmalarını salt liberallerle düşünmemek karşısına suç ile öfke arasında kalmış faşistlerin "lincoln köleliği kaldıralı uzunca zaman geçti ama onlar hala değişmediler/gelişmediler." ifadesini hem de derek 'in, annesinin yahudi erkek arkadaşını ülkeden kovar gibi, evden kovması ironikliğini göz önünde tutarak değerlendirmek lazım.

    film her ne kadar hızlı bir şekilde bitirilmişse de, sonuna insanları vurucu bir ibretlik vaka koyma çabasından sorumlu bir yönetime sahipse de yine de çok samimi ve tempolu. yine filmin felsefelerine dönersem; cameron alexander düşmanlığı küçük danny 'nin kafasına aşılarken rutin bir şekilde, bir yerde şöyle bir şey söylüyor siyahi hocanın, danny 'nin hitler ödevine tepki göstermesini eleştirerek; " he's a manipulative, self-righteous uncle tom.he's making you feel guilty about writing on adolf hitler. some nigger, some spic writes about martin luther king or fucking cesar commie chavez gets a pat on the head. you can see the hypocrisy in that, can't you?" durumun vehameti net, ortada aradaki düşmanlık bitecek gibi görünmüyor, bırakın dostluğu batının martin luther king ile bile hala yüzleşemediğini görüyoruz, hele ki çetelerin artık küçük azınlık dükkanları soymayı bırakıp daha büyük işlere, eylemlere yöneldiğini düşününce. oysa ki çete reislerinin, ülkemizdeki duruma ara ara pencere açmamın bir diğer sebebi olan; alk kademedekileri kullanan fakat teoriden iyice uzaklaşmış, mal kaçakçılığı veya gençlerin sırtından kendi menfaatlerini güdüyor olmaları filmde yüzümüze öyle bir çarpıyor ki, dediğim gibi karakterleri bizden yapın sunun, pek de bir şey değişmez gibi. batıda azınlıklarla ilişkiler ve isyanlar, çarpışmalar yüzyıllardır bu boyutta. batıyla azınlıklar hususunda bir türlü uzlaşamamamızın bir sebebi de bu. defalarca söyledim, yazdım sözlükte, batıyla mythos-epos-logos bağlamında uyuşmamız mümkün değil. zira biz bu süreçlerden geçmedik, i.ö. 5. yy'a varan tragedya şiirleri yunan'da söylenirken, oynanırken bizim tiyatro geleneğimiz 2.3 yy. öteye gidebilir ancak, biz farklıyız, algı farklılığı, değerlendirme farklılığı, mental düzeyde teşbihlerimiz bile üst üste gelemiyor. biz insan hakkından bahsederken, bunun zaten bir mozaik şeklinde, bir kültürler coğrafyası anadolu'da kapıları açık yatan köylüler örneğinde olduğu gibi yaşarken, bunu ortaya koyarken -artık bu da yok olmuştur, diğer bir çok bize ait değeri yitirdiğimiz gibi- batılı salgınlarla mücadele ediyordu, beri yandan salgınlardan bunalmış halka decameron öyküleri yazılıyordu. bizim burada saray edebiyatı ile halke debiyatı çarpışırken, ferman padişahınsa dağlar dadaloğlu'nunken, orada yüzyıllar önce spartacus ayaklanması bambaşka bir toplumsal sorunla gerçekleşiyordu, bizde şeyh bedrettin 'in dinsel yorum boyutu da olan isyanı ile patrici ve plebs arasındaki mücadelelerin boyutu farklı idi. değişik zaman dilimlerinde vücuda gelen aksiyonları karşılaştırmamın sebebi, kimi kafaların bunları benzer isyanlarmış gibi tartışmaya açmalarıdır, batıyla doğunun ortak kültür mirası vardır, hatta biz o mirasın tam göbeğinde asia minor yani anadolu 'da ikamet etmekteyiz, buraya kadar hiç sorun yok hatta müthiş bir zenginlik, ama nevi şahsına münhasır karakterimize uygun olmaan batı gömleğini zorla, ite kaka, tavizlerle giymeye çalışmamız işte bu zenginliğin naturasına aykırıdır. algılama ve yorumlama farkımız yüzünden onların azınlık olarak gördüğünü biz kemikleşmiş bir parçamız olarak görüyoruz. derek 'in vücudundaki white power dövmesinin anımsattığı ırkçılığa benzer bir ırkçılık bu topraklarda barınmamıştır. ama tabi filmin de sürekli üzerinde durduğu gibi, sırf kızgın oldukları için hataya düşen nice talihsiz genç vardır. dağa çıkanı haklı göremeyeceğimiz gibi, belli aksiyonlardan,eylemlerden ötürü tüm karşı ırkı suçlayan ülküdaşlıktan bize hayır yok, danny 'nin pc başında döktüğü gözyaşına benzer gözyaşları bu topraklarda bir çok insan döktü hiç lafım yok ama algılayış ve yaşayış, tarihsel, sosyal, insan yapısı farklılıklarımız farklı çözümler üretmemize sebeptir.

    düşünsenize, bizde dağa çıkan gençler, dr bob sweeney 'in şu sorusunu kendilerine sordular mı; "has anything you have done made your life better?" veya aynı soruyu, belli kızgınlıklarla, hatta çoğu zaman da canları çok yandıklarından ötürü ses çıkarılamaz onlara, belli tavırları, eylemleri tüm bir ırka yükleme cüretini göstermiş olanlar kendilerine sordular mı acaba?

    öfkeyle kalktıkları cenaha, yıllar sonra dönüp baktıklarında bir şeyleri yoluna soktukları zaferini mi kutladılar yoksa, boşa geçmiş gençliklerine mi yandılar? tabi bu sorumu, bu ülke sizinle gurur duyuyor dan ötesini düşünebilenlere soruyorum, sözlük bunun cevabını verebilmek için uygun bir yer sanırım.
    0 ...