Öncelikle şu bilinmelidir ki çevreye zarar vermeden enerji üretilmez.
Bununla beraber şuanki teknolojilerle yüksek maliyetli ve uzun yıllar daha yüksek maliyetli olarak kalmaya mahkum düşük potansiyelli enerjilerdir.
Bir Rüzgar gülü tesisi bakım masrafları da dahil olmak üzere maliyetini çıkarması çok ama çok zordur. Birkaç ülkenin bu enerjiye abanmasının nedeni de Rüzgar gülü üreticisi olup gülleri satmaları haliyle bir taşla iki-üç kuş vurarak ar-ge, reklam ve ürettikleri güllerin maliyetini karşılamalarıyla alakalıdır. bununla beraber bir rüzgar gülü maksimum yılın yüzde 50sinde verimle falan çalışır.
elektrik, jeotermal, dalga malga da keza böyle.
En verimlisi hidroelektriktir, Onun da yol açtığı çevre felaketlerinin yoğunluğu ve potansiyelinin günümüz enerji ihtiyaçlarına göre düşük olması diğerleri kadar olumsuz olarak durmasa da onu da Tamamen Fosil yakıtlı santrallerin yerini alabilmesini sağlamıyor.
Ama enerji politikasında maliyetleri yüksek olsa da çeşitlilik önemlidir. Yani Maliyeti yüksek yeaa deyip Rüzgar gülü yapmamak olmaz, keza güneş enerjisi de, keza jeotermal de, hidro zaten yapıyoruz, (tayyip çiş kadar su akan yerlere bile hidro yapacak bazı çakal hesapları yüzünden o başka mesele) ama bununla beraber Başta termik, Akabinde nükleer, sonrasında (ki bizim gibi ithal eden ülkeler için en son tercih ama türkiye'de malesef en yaygını) doğal gaz santralleri kesinlikle ve kesinlikle ana güç olması lazımdır. Kimse Bu santrallerden kaçamaz. Yapılmasın, yıkılsın, şöyle zararlı böyle zararlı yarrak kürek diyen insan kullandığı ampülden, giydiği kıyafete, oradan okuduğu kitaba kadar herşeyi kendisi yapacak, kendisi bilek gücüyle üretecek ki ondan sonra saçmasapan idealistçe konuşma hakkı olacak.
