sersemlik yaratır küçük bünyelerde bu baba olacak insan...
babadan dayak yemek gibi değil. baban o senin bir kere. öz be öz baban. en ufak bir vicdan azabı yaşar belki öz baban. ya üvey olan? eve içip içip gelen, her akşam olay çıkaran? onun da vicdanı sızlar mı sırtında oklavayı kırarken.
Daha çocuk yaşta tadına bakmış idi bu hikayenin kahramanı yusuf, size baba diyebilir miyim sualini yönelttiği amcalardan acının ne demek olduğunu. akşam 5 suları ekmek teknesi alabora olmuştu, ıstırabını siktiğimin çelimsiz bacakları başı kesilmiş tavuğun çaresizliğinde bir odadan bir odaya koşarken küçücük bedeninin içinde. baba dur yapma diyordu. diyip diyeceği de bundan ibaretti.
Sabahın ayazında yorganın altında soğuktan değil korku ve endişeden titrer idi yusuf. bir kedi yavrusunu koynuna alırken hırıltısında uykusunun kuytu ücra köşelerinde ve karanlığın, dayak nedir, nasıl yenir ve ne için yenir bunları düşünüyordu. üvey babası onu niçin dövüyorduki, yine ne yaramazlık yapmıştı bu minik kalp.
Sözü geçmez olmuştu hasta annesinin, sarhoş kocasının yanında morarmış suratı ile kesik kesik öksürüyordu. akşamleyin, hoca minareden en büyük allah derken tahta kapı tok sesi ile çalınıyordu. içeriye giren bir ayyaş adam, elinde şişesi, gözünde şirazesi kaymış bir şekilde odasına dalıyordu yusufun. Yorganı avını yakalamış bir kartal gibi çekiyordu kararmış kocaman ile. Bırakmak istemiyordu yusuf. sırtına inen sopaların acısını hafifletmek için şimdiden baba diyordu yalvararak. yüzü ağlamaklı bir hal almıştı. dayak yiyeceğini anlamıştı.
-Baba dur vurma...ne olursun git.
büyük bir hınç ve öfke ile karışık.
-Sus itoğluit.
Annesi ağlıyordu, bir yandan öksürüyor, köşeye çökmüş bir halde. elleri yüzünde. Çaresiz. Gözü mor, yüzü mor, hıçkırıklarından nefes alamıyordu mosmor...
-Babaaa! Ağzımdan salyaları burnundan sümükleri akıyordu her baba diye haykırışında.
-baba ne olursun vurma...
-Su kahpenin dölü sesini çıkarma.
ama Belinden kemerini çıkarıyor, zevkine vuruyordu yusufun minicik çıplak tenine. Bir an önce bitsin diye. sadistçe. Sesini çıkarmaz olmuştu. Zaman en iyi ilaçtı. Silinmişti çoktan izleri. Ama yüreğinden hiç çıkmıyordu, saat kaç olursa olsun, isterse bir gece yarısı vakti.