yok yok, böyle olmadı tabii. anlatacağım ama önce tanımlanamayan bir cisim kalmasın.
bu hayal ürünüymüş gibi görünen durum, birbirine çok yakın apartmanların, herhangi bir dairesinde başa gelebilen bir durumdur.
başıma geldi, ordan biliyorum.
demin salonun ortasında, elimde bir kupa sıcak çorbayla dolanırken dejavu yaşadım, o acı güne döndüm tekrar, falashback falan filan derken, dur lan ben bunu sözlüğe de yazayım dedim. muhakkak benzer durumlardan muzdarip birileri daha vardır, acıyı paylaşmak lazım.
inanılmaz sıcak bir ağustos günüydü...
hehe olaya girişe bak amk, sanki çok elzem bir olay anlatıyorum, te allam.
istanbul'da bir ağustos öğlesi, günlerden pazar. eşşekler gibi yatmışım, gözümü bir açtım saat bir..
terin suyun içinde uyandım, açlıktan ölüyorum fakat önce bir duş almam lazım. daha yüzümü yıkamadan yemeksepeti'nden bir sipariş verdim, 'yemek gelene kadar da güzel bir duş alırım, ooh mis' düşüncesindeyim.
bir girdim banyoya, sular kesik. vay amısına koyayım deyip, anadan üryan çıktım geri.
yaz günü milleti susuz bırakacak değiller ya, ne de olsa gelir az sonra dedim, ve sonra pek huyum olmasa da bir sabah kahvesi içmeye niyetlendim.
ketılda kaynattım suyumu, yaptım üçü bir arada'mı misler gibi, bir de sigara yaktım baba, üfff... değmen benim keyfime.
yalnız tipi hayal edin lütfen.
anadan doğma, kıllı, hafiften göbekli, kocaman penisli * elinde nescafe kupası, ağzında sigara, dal daşşak dolanan bir adam...
lan aynada görsem altıma sıçarım.
neyse, vardım salondaki pencerenin önüne, dışarıya bakıyorum falan, televizyonu da açtım öyle tıngırdıyor, tam bir pazar sabahı havası anlayacağınız.
salondan balkona açılan bir kapı var, azcık havalansın içeri diye, açtıydım o kapıyı.
bak, yalan söyleyenin götünü eşşekler siksin. yemin ediyorum ki çıplak olduğumu unutmuşum bir süre sonra. 'ulan sular ne zaman gelir acep' diye düşünürken, öyle mal gibi dalıp gitmişim.
balkon kapısının önünde, karşı apartmanın balkonundaki teyzeyle göz göze geldik.
şimdi ben bu teyzeye çok aşinayım, sürekli çamaşır falan asarken, balkondan balkona görüşürdük kendisiyle. çok kereler 'bekarım ben, bana acımalısın teyze, bak kendi çamaşırımı kendim yıkayıp asıyorum, ana yok baba yok, bir kap sıcak yemek versen cennetin kapısını açarsın' mesajı vermişliğim vardır kendisine.
ama bu kez... bambaşka bir durum söz konusuydu. ve ben o bambaşka durumun henüz farkında değildim...
kadın imana gelir gibi bakıyor, ibret aldığı koca gözlerinden belli. allah allah lan, niye bakıyor bu bana böyle diyerekten, takriben 1-2 dakika ben de ona baktım mal mal.
hani jetonun düştüğü, ampulün yandığı bir an vardır ya. böyle keskin bir sessizlik yaşarsın bir an. sonra birdenbire aklın başına gelir, hareketsiz kalırsın. 'aha sıçtık' gibi bir şey söylersin içinden. sonra slow motion hareketlerle, güya çaktırmadan, öküzlüğünü belli etmeden durumu kurtarmaya çalışırsın.
aynen bunları yaşadım, harfi harfine.
kendimi salondaki üçlü koltuğa attığımda nabzım 150 civarındaydı. 31 çekerken annemin odama daldığı günü hatırladım. sonra götümü kaşırken ilk aşkım liselimin beni gördüğü an geçti aklımdan. ağzımdaki sigarayı gördüğünde, sağ yanağıma ölüm vuruşu çeken babamı düşündüm. bahçesindeki eriğe dalarken kulağımdan yakalayan ırza emmiyi. ve müthiş göğüs çatalına baykuş reyiz misali odaklandığım an 'anneni emmedin mi yavrucum sen?' diyen coğrafya öğretmenimi...
bütün kötü anılarım, şimşek hızıyla gelip geçtiler aklımdan. gözlerim, küllüğün içinde boydan boya küle dönüşmüş sigarama daldı, sonra kalp atışlarım yavaşladı, nabzım normale döndü.
derken banyodan gelen su sesiyle irkildim, açık bıraktığım musluk beni hepten kendime getirdi.
duşta, ılık suyun altında yediğim boku düşünürken, kapıyı çalan sipariş kuryesiyle yaşadığım hadiseyi daha sonra anlatırım.
zaten biri geldi mi, hepsi geliyor amk. bütün terslikleri üst üste yaşıyorsun.
haydi hepsini geçtim, komşu teyze aylardır balkona çıkmıyor, başına bir şey gelmiş olmasından korkuyorum...
edit: bir insanla göz göze gelmek için illa aynı evde olmak gerekmez diye düşünüyorum ben, tersini düşünenler varsa da saygım sonsuz elbet. tabii sekizinci nesil olunca, yazdığınızı okumadan ayar vermeye koşuyor insanlar, onları da anlıyorum. saygılar, hürmetler. siz en iyisini bilirsiniz üstatlar...