hepimizin tanrıları gibi cennetleri de farklıdır. mesela benimki yeşil ve dingindir. orada çocukluğumda kaybettiğim tavşanım bana doğru koşar. beni ise alır bir gülümseme benim cennetimde huriler, şaraplar yoktur ama işte öyle güzel bir yerdir. dünyadaki yaşamımda kaybettiğim her şey orada benimledir ve beraber tutunuruz tanrının beyaz sakallarına
artık ölümün olmadığı sonsuz mutluluk cenneti bana bile zaman zaman kabul edilebilir geliyor. gene de şimdi düşününce eğer bir şekilde cennete layık görülüp huzur ve mutluluk adına sürgüne yollanacaksam dostlarım ne olacaklar? büyük ihtimalle bütün dostlarım cehennemde olurlar ben ise gene büyük ihtimalle cennette bile intihara kalkışan tek adam olurum. parise gidip de eyfel kulesinin tek bir fotoğrafını bile çekmeden ve beni onunla kimseye görüntületmeden dönen ender turistlerden olmayı başarabildiğim gibi hayır, bütün bunları sadece marjinal olmak adına yapmıyorum, eyfel beklediğimden küçük ve kapitalist geldi ve cennet fikri bence bir süre sonra beni çok sıkmaya başlayacaktır. bu yüzden yüksek makamdaki abiler beni nereye yollayacaklarını daha iyi düşünmeli çünkü sanırım cennette bile huzursuzluk çıkartacak kadar kaostan yana adi bir adam oldum çıktım. ama bu din ve inanç işleri hiç belli olmuyor, kim bilir belki ben de bazı amca ve dedelerimiz gibi yaşını başını alana kadar her tür günahı, pisliği yaşar ardından bir hac ibadeti patlatır ve elimde tesbih, kafamda takkeyle mahalleme döner hacı diye anılmaya başlarım. belki bu yolla hayatımda ilk defa saygı görebilirim. elimi falan öpersiniz o mümin müslüman dedelerinizinkileri öptüğünüz gibi. fakat dikkat etmekte fayda var çünkü benim tanrım iki yüzlü ve çıkarcı adamlardan pek haz etmez