şu dünyada boğazına fular (yanlışsa cahilliğime verin) takıp, üç tane müze katoloğundan okuduğu tanıtım yazıları ve klasik müzik cdleri arkasına gökhan özen cdleri saklayan entelejansımızdan sona nefret ettiğim (lakin üzerlerine kusmak istemek konusda tek geçtiğim -mustafa sandal gibi-) insan gürühu "yiğidi öldür hakkını ver" deyimin altına saklanmış geri zekalı totaliter rejim manyaklığıdır. Zatımızın gerek yazılarından, gerek düşüncelerinden hele hele nil karaibrahimgil tarzı özgürlüğünden nefretimin yanına (nefret etmek halen götümüze girmiyor değil mi?) bir de az önce bahsettiğim manyaklığı eklediya artık içimde rahat etti. Şu zamana kadar içimde hafif bir kuşku vardı, ulan bu kadar güzel kızın; ayşe arman'ın bile önünde saygıyla eğildiği bu kişilikten nefret ettiğimden. Hatta bazı geceler uyuyamaz, rüyalarıma Hıncal gelirdi, koluna taktığı gazeteci olma hevesiyle yanan (yanmaktan kasıt sadece meslek yangınıdır) kızlarla birlikte. Fularla boğar, kahkasıyla soyardı beni... burada durmalıyım sanırım.
Hıncal hakkındaki korkularım evet uluç değildir zira benim için; pinochet'i övdüğü, türkmenbaşı'nı yaladığı o yazıyla kıçımı sildiğim an bitmiştir.
hani diyorya sezar'ın hakkı sezar'a, afedersiniz ama sezar ve pinochet şöyle emmeli gömmeli dalsa birbirine ancak o zaman ferahlarım. pinochet'in elindeki kanlar çöp kutusundaki orkidlerin üzerindeki kan değil hıncal.