dün akşam beyaz tv'de kendisi hakkında yayınlanan bir belgeselde dikkatimi çekenler...
-ortaokul yıllarında resim ve müzik derslerinden sınıfta kalan barış manço abisinin gayretleri sonucu gittiği belçika kraliyet ailesi akademisini dönem birincisi olarak bitirir.
-ilk kez lise yıllarında müziğe merak saran barış manço belçika'da amatör bir grup kurar ve verdiği ilk konserde "çıt çıt çedene" türküsünü söyler. hiç beklemediği bir beğeni ile karşılaşan santçı tarzının bu olması gerektiğini anlar.
-o zamanlar anadolu rock tabiri daha kullanılmadığı için yaptığı müzik türk hafif müziği olarak adlanırılınca sinirlenir ve biz ağır müzik yapıyoruz, yaptığımız müziğin adı da türk ağır müziği der
-vatani görevini yaparken saçlarını kestiren barış manço askerden döndükten hemen sonra verdiği konserde "gençler ve çocuklar beni böyle bilsin" diyerek peruk takar.
-iki ay içinde japonya'da tam 17 konser verir. bu japonya tarhinde hala ilk ve tektir. Verdiği bir konserde japonya devlet başkanı kendinden geçmiş ve kendisine uzun süre sarılmıştır.
tam bir kültür elçisi olan, yaptığı müzikle sadece ülkemizde değil tüm dünyada bilinen bu değerli kültür adamımızı erken kaybetmemizin derin hüznünü tüm iliklerimde hissederken gözyaşları eşliğinde izledim belgeseli. mesleğim icabı cem karaca, tamer öngür, cahit berkay, engin yörükoğlu'ndan tutun da diğer tüm değerli müzisyenlerle bizzat tanışmama ve sohbet etmeme rağmen bir tek onunla tanışamamıştım. o mübarek ellerinden öpmeyi o kadar isterdim ki...
yattığın yer cennet olsun, bu topraklardan böyle bir cevher çıktığı için de şükürler olsun. bugün bile japonya'da iki ay içinde 17 kere konser verebilen başka bir sanatçı yokken, verdiğin tüm emeklere helal olsun...