2006 temmuz ayıydı, kuzenlerim eren ve emre kız arkadaşlarıyla birlikte tatile çıkacaklardı. teyzem onları uğurlarken çok duygusaldı, "tanrı sizi korusun" diyordu, "kendinize dikkat edin, tanrı'ya emanet olun"...
emre ve eren annelerinin bu abartılı davranışları karşısında biraz mahcub olmuşlardı çaktırmadan gülen kız arkadaşları karşısında.
teyzem başı açık bir kadındı ama yine de biraz dinci sayılırdı, bazı ramazanlarda falan iftar tutardı, ve sık sık tanrı kelimesini kullanırdı ama bu kez biraz daha sık kullanmıştı bu cümleleri.
iki gün sonraydı, kaan beni eve bırakmıştı ki içeri girer girmez çığlıklar duydum, annem kendini kaybetmiş ağlıyordu.
"anne, annee noldu?" sorularıma "eren" diyebildi, "eren ölmüş".
şok olmuş odama koşmuştum, yatağıma uzanmış çağdaş laik ve modern bedenim kas katı kesilmiş tavana bakıyordum. duygularım o kadar tuhaftı ki, en basit şeye bile ağlayan ben ağlayamıyordum bile, sadece tavana bakıyordum, içimde derin bir boşluk.
anlamaya çalışıyordum olmuyordu, daha iki gün önce tartıştığım insan artık yoktu ve hiçbir zaman da olmayacaktı, uyuya kalmışım.
bir kaç saat sonra uyandığımda annem yoktu, teyzemin yanına gitmişti, birazdan bende çıktım.
emre ve eren antalya'ya gitmişlerdi, kız arkadaşlarıyla birlikte atatürk parkında dolaşıyorlarmış, falezlerde, biraz da alkollülermiş, falezlerin kenarında oturuyorlarmış ve iddialaşmışlar duvarın üzerinde yürüyebilir miyiz diye.
ilk olarak emre çıkmış yarım metrelik duvarın üzerine sonra eren.
ama eren alkolün etkisiyle dengesini kaybetmiş...
ama tanrı...
kendisine onca dualar edilen tanrı onları koruyamamıştı...