--spoiler-- 28 şubat süreciyle islami müzik doğal bir değişim sürecine girmiş, kendini yenilemeye başlamıştı. Bu değişim arasında ilk kez çoksesli yeni şarkılar üretilmeye başlanmış, albüm kapakları nitelikli tasarımla tanışmış, resim kullanımı bir devrim gibi bütün kapaklarda göze çarpar olmuştu. Kaliteli müzisyenlerle çalışılarak hem estetik hem de islamî kesimin de aşk, yalnızlık gibi beşeri duygularına tercüman olacak şarkılar üretilmeye başlanmıştı. Bazılarının ‘Yeşil Pop’ diye tanımladığı islami müziğin bu yeni evresi her ne kadar yapımcılar tarafından kabullenilmese de tam olarak ne olduğunu anlatacak başka bir isim de bulunamamıştır.
Bu nedenle yapılan müzik "Özgün, Tematik, Anadolu Rock'ı, biraz Türk, biraz Batılı" gibi cümlelerle tarif etmeye çalışılıyordu. Haliyle eskiden beri süregelen müziğin islâmda yeri olup olmadığı, hangi enstrümanların haram olup olmadığı gibi hararetli tartışmalar yeniden başlasa da bu değişimin önü kesilememiştir. islam’da müziğin sınırları, hangi müzik aletlerinin kullanılarak “islama aykırı” olmayan müzik yapılabilir tartışmaları devam ederken özellikle imam-hatip gençliğinin yakinen tanıdığı genç müzisyenler de müzik dünyasındaki yerlerini çoktan almışlardı. Şimdiye kadar meydanların sanatçıları olan isimler artık; daha ılımlı, daha profesyonel, daha modern ve beşeri aşkları da kapsayan eserler üretmeye başlamışlardı. Kısaca Ömer Karaoğlu, A.Baki kömür, Eşref Ziya, Hakan Aykut, Aykut Kuşkaya, Mustafa Demirci, Taner Yüncüoğlu, Mesut Çakmak, Selçuk Küpçük, Umut Mürare, Yusuf Meral, Faruk Ekin gibi bu mahallenin en önemli sanatçılarıyla başlayan içsel ve eşsiz notalar slogandan arınmış yeni bir toplumun duygu kapılarını da ardına kadar aralıyordu. devamı burada: (bkz: nurdal durmuş)
--spoiler--