bugünkü yazısıyla basit bir spor yazarı olmadığını kanıtlamış, akıllı bir muhalif duruş sergileyerek milyonların vicdanı olmuştur. diğer mallar yeni transferleri yazadursunlar. aha futbol yorumu böyle olur:
hafta sonları stadyumlarda toplanan bir küçük ilçe nüfusu kadar insanı, sadece o günkü müsabakayı boş gözlerle izlemeye gelen işsiz/hissiz ve fikirsiz kalabalıklar olarak değerlendirme hatasına sıkça düşeriz. oysa bir futbol müsabakası sadece çayır-çimen, top-kale, ıslık ve düdükten ibaret değildir; bir kentte yaşayan 40-50 bin bambaşka insanı, siyahı-beyazı, kadını-erkeği, dinliyi-dinsizi, faşisti ve komünisti yana yana, omuz omuza getirebilecek tek organizasyondur aynı zamanda... bir sinema ya da tiyatro salonu birkaç yüz, bir konserse birkaç bin kişiyi toplayabilir genelde... bir futbol müsabakasındaysa farklı hayat standartlarına, eğitim düzeylerine ve siyasi görüşlere sahip 50 bin farklı insan 10-12 dönüme sıkışabilir.
bir spor müsabakası, bir ayakkabı boyacısıyla bir fabrikatörün, bir travestiyle bir profesörün, bir rahiple bir yankesicinin bir arada ya da ayrı ayrı tepkilerini gösterebilecekleri bir ortamdır. parti mitingine, sendika toplantısına benzemez. demokratik ülkelerde bu kadar farklı insanı tahakküm altına almaya pek kimsenin gücü yetmez. iki sezon önce fenerbahçe yönetimi tribünleri kontrol etmek istedi, yapamadı; aylarca zico sesleri yükseldi. beşiktaşınki denedi, sonuç vermedi. bir tribün engellemeye çalıştığı halde diğerleri hep bir ağızdan yönetimi protesto ettiler. türk telekom arenada yaşanan da daha öncekilere benziyor: birleşik bir grup alkışlıyor, ama bağımsız çoğunluk dinlemiyor. toki başkanının konuşmasına kızıyor, tepkisini yuhalayarak ve ıslıklayarak gösteriyor.
o yüzden bu stadyumlardan yükselen sesleri küçümsememek lazım. statlar hürdür ve masumdur. hırvatistanın temelleri zagrepin maksimir stadında atılmıştır. çavuşeskunun çöküşünün önemli bir evresi bükreşin ghencea stadında yaşanmıştır. istanbulun seyrantepesinde yaşanan da öyle hür, öyle masum bir tepkidir özünde...
10 liranın hesabı
tabii ki hiç kimse ali sami yen spor kompleksinde böyle bir protestoyu arzu etmezdi. zaten bu protestonun da çoğu başbakana değil, ondan önceki konuşmacılarıydı. başbakan ve ekibi istanbula harika bir spor kompleksi yaptılar. bu statta 2020 avrupa şampiyonası maçları oynanacağına eminim. ve samimiyetle söylüyorum, bu stat son iki avrupa şampiyonasının oynandığı (portekiz, isviçre ve avusturyadaki) bütün statlardan daha güzel...
ama protestonun kökeni, bence stadın fiziksel özelliklerine dayanmıyor. kamu vicdanını yaralayan başka iki büyük hata var: birinci hata, 600 trilyonluk bir yatırımı ikide bir ayda 600 lira kazanan insanların gözüne sokmak.
o 600 trilyon, bakanın/bürokratın cebinden çıkmadı. pardon çıktı. ama 600 trilyon değil, 10 lira çıktı. ülke nüfusu 70 milyon olduğuna göre, bu stadın yapımı için kaba bir hesapla hepimizin cebinden 10 lira çıktı. o zaman devlet erkânı, cebinden 600 trilyon harcamış gibi değil, cebimden 10 lira harcamiş gibi konuşmali. bana 600 trilyonu değil, 10 lirayı anlatmalı...
nahif ve güçsüz
ikinci hataysa daha bireysel. ölmüş bir insanın arkasından kullanılan iki sözcük çok yaralayıcı: özhan canaydının karşımızda nahif ve güçsüz duruşu, dün gibi aklımızda diyor toki başkanı... kamuoyu o sözcüğü naif (saf, deneyimsiz) olarak anladı; oysa cümlenin gelişinden o kelimenin nahif (zayıf, cılız, çelimsiz) olduğu tahmin edilebiliyor.
sayın toki başkanı; bugün kuvvetli-güçlü-sağlam olabilirsiniz, olabiliriz. ama unutmayınız: toprağın altı, nice kuvvetli şahlarla, sultanlarla, padişahlarla dolu...
5149 sayılı yasa
islık meselesinin en trajikomik kısmıysa, en sonunda saklıymış: galatasaray başkanı polat, ıslıklayanları 240 kamerayla tespit edip stada bir daha almayacaklarını beyan etti. şimdi sayın başbakana, sayın spor bakanına, sayın tff başkanına soruyorum:
1) insanlar hoşlarına gitmeyen bir şeyi protesto etmek için ne yapmalı? tribüne döner bıçağı, keser, kasatura mı sokmalı? birbirini mi vurmalı? küfür mü etmeli? yoksa en medeni protesto biçimini mi (yani alkış, ıslık ya da yuhalamayı mı) tercih etmeli?
2) 5149 sayılı sporda şiddet ve düzensizliği önlemeye dair yasa içeriğinde ıslıkla protesto stada girmeme sebebi olacak mı?
3) aynı yasada stada girecek/girmeyecekleri kulüp başkanları mı belirleyecek? mesela karabük başkanı tipini beğenmediği adamı, antep başkanı kendisine muhalif olanı stada sokmayabilir mi? eğer kulüp başkanlarının böyle bir yetkisi yoksa sayın polat, hangi hukuka dayanarak böyle tehditte bulunabiliyor?
eğer bu ülkede ıslıkla protesto yasaksa; stada girecekleri/girmeyecekleri il güvenlik kurulu değil, bakanlık değil, polis teşkilatı değil, kulüp başkanları belirleyecekse; ben bundan sonra hiçbir stada girmek istemiyorum. hatta, kendimi ihbar ediyorum: cumartesi 19:30da ben de ıslıklı protestoya katıldım. 240 kameranızla zaten yerimi ve kimliğimi tespit etmişsinizdir. beni de bundan sonra tt arenaya almamanızı arz ederim. nokta.