nedendir bilmiyorum ama bu şarkıyı her dinlediğimde, özellikle ilk 45 saniyesinde sanki ruhum bedenimden çıkmışcasına acı ve bir o kadar da mutluluk verir. keyifli bir acı yaşarım. acaba reerkarnasyon gerçekten var mı yoksa sorusuna yöneltir beni. bu şarkının mazisi bende o kadar da eski olmamasına reğmen beni yıllarca geriye götürür. hani derler ya bir şarkıyı nerde dinlediysen daha sonraki dinleyişlerinde o yer aklına gelir. bu şarkıyı ilk dinlediğim yer aklıma gelmiyor, daha eski, hatta çocukluğum geliyor ama ben çocukken bu şarkıyı dinlemedim ki... nasıl anlatsam bilemiyorum, öyle güçlü öyle pis ve karmaşık bir duygu ki bu, bırakın kelimeleri, beynimdeki düşüncelerle bile tercüman olamıyorum bu duygularıma. hayatımdan alakasız kesitler geliyor gözümün önüne dinledikçe. benim gibi bu duyguları çözememiş bir kaç kişi daha gördüm sanal alemde, halbuki ben tek başımayım zannederdim bu konuda.
hele de klibini izleyince beynimden vurulmuşa dödüm ve neden gerçekten bilmiyorum sanırım kafayı sıyırcam. sanki o klibin çekimlerinde ben de ordaydım, o atmosferi yaşadım. bu bir aşk şarkısı ama beynimde dönenler aşktan çok farklı. daha önce hiç bulunmadığım zaman ve mekanlara götürüyor beni. ve oralar neresi bilmiyorum ama yine de deli gibi özlüyorum hasretini çekiyorum o bilmediğim yerlerin. kim bilir belki de ilerde çözerim bu duyguları ya da biri beni hipnoz eder ve o zaman gerçeği anlarım.
babamın kasaptan et alırken bir görüntü, perdeden içeri süzülen gün ışığı, kanlı duvarlar, mavi kareli fayanslar, banyo, amerika, depremde yıkılan evimiz, max payne, en eski arkadaşımın evi, stephen king, postal 2, kendine has bir odanın kokusu, kasvet, siyah beyaz...
yap boz çok karışık. daha önce dile getirmediğim duygular...