sabah uyandıran çalar saat olur. uyanınca merak edilen ilk şey evde ekmeğin olup olmadığı, ya da temiz bir elbisenin olup olmadığı olur.
telefona sadece çalınca cevap verilir. onun haricinde gün boyu cepte durur o telefon.
otobüs durağına giderken ilk otobüsün geçip geçmediği merak edilir.
ama sevgili olmuş olsaydı "acaba durağa gelmiş midir?" olurdu akla ilk gelen.
otobüste mp3 player da çalan şarkı mırıldanır kulağa ve izlenen şehrin ışıkları, dışarıdaki hayat olur.
yoldan geçen insanlar... yeşil ışıkta geçmek için acele eden taksiler...
"dersten sonra görüşürüz, ders bitince kütüphaneye gidelim" diyen birisi olmaz ve ders çıkışı iki saat biri beklenmez. çünkü tuvalette saçını düzeltecek biri yoktur...
sevgilisizlik sessizliktir çoğu zaman. eve değişiklik olsun diye yayan gidilir. yayan da gidilse, otobüsle de gidilse fark eden birşey olmaz. eve ulaşınca ilk yapılan şey belki yatağa uzanmak olur. ama asla sevgiliyi aramak için telefon ele alınmaz.
dünden kalan makarna ısıtılıp yenir yada ısıtılmadan yenir. o an kimse gelmez akla acaba yemek yedimi diye...
sevgilisizlik su olmadığı zaman dolaptaki kolayı içmek gibidir. ne zaman sevgiliye ihtiyaç duyulan bir an olsa müzik dinlenir, film izlenir.
suyun yerini tutmayacağını bile bile kola içmek gibi...
gece olunca belli eder yine kendini sevgilisizlik. uyusana, yatsana diyen hiç kimse olmaz. ve küsmeyle tehdit etmez.
yatağa yatınca saatlerce bakılan şey sevgilinin yüzü değil de tavan olur. hayaller kurulur saatlerce ve gözden süzülür yastığa doğru yaş. silen kimse olmaz. hiç umulmadık bir anda dalınır uykuya. sevgili olmuş olsa izlenmeye devam edilir. ancak o uyanınca "hadi sen de uyu" derse uyunur.
sabah olur kuruyan yaşı silmek için yüz yıkanır. yaşın izleri gider ama nedeni hiç bir yere gitmez. hep ordadır.