bundan beş-altı yıl önce üniversitelerde türban tartışmasının kızıştığı günlerdi...
liberal arkadaşlardan biri gazetede koluma girdi ve abi çok sert yazılar yazıyorsun... varsın türban üniversiteye girsin ne olmuş yani dedi...
ben de türbanla sorunum olmadığını, sadece yasaların ayaklar altına alınmasından rahatsızlık duyduğumu, bugün türban diye dayatanların kendisi kadar demokrat davranmayacaklarını, günü gelince etek boyuna, içkiye, kız-erkek arkadaşlığına da müdahale etmeye kalkışacaklarını söyledim.
aldığım yanıt, paranoyaya kapılmışsın. asla öyle bir şey olmaz. hem yaşam tarzımıza müdahale etmeye kalkışsalar bile biz buna izin vermeyiz oldu...
***
dün elimdeki gazetelerle o arkadaşın yanına gittim ve işaretlediğim haberi okumasını istedim.
haberde samsun sosyal hizmetler il müdürlüğünde çalışan psikolog zeynep akyüzün, etek boyu yüzünden müdürü tarafından işten atıldığı belirtiliyordu.
arkadaşım bu haberi okuyunca sözün nereye geleceğini anladı. tam konuşmaya hazırlanıyordu ki; bu kez dhanın 15 dakika önce geçtiği bir haberi önüne uzattım.
bu haberde de mersindeki nevit kodallı anadolu güzel sanatlar ve spor lisesinde, kız ve erkek öğrencilerin birbirlerine 45 santimetreden daha fazla yaklaşmamalarının istendiği belirtiliyordu. üstelik bu uygulama; kız-erkek ayrımcılığı anlamında bu okul için bir ilk de değilmiş... önce kızların ve erkeklerin yemekhaneleri ayrılmış... veliler ve öğrenciler de, bütün öğrencileri potansiyel sapık olarak gören bu uygulamaları protesto ediyormuş.
haberi okuyunca; arkadaşımın yüzü iyice değişti...
bu kez masasının üzerine okurlarımızdan bülent özdemirin gönderdiği ve 1932 yılında şebinkarahisarda öğretmen okulunda okuyan annesinin, okul bahçesinde voleybol oynarken çekilmiş bir fotoğrafını koydum...
sonra yanına beş-altı eski fotoğrafı dizip,ne düşünüyorsun diye sordum:
aldığım yanıt, şoktayım oldu...
***
arkadaşım şoktaydı ama durmaya niyetim yoktu:
ekonomi servisi müdürümüz ercan inandan aldığım son haberi uzattım arkadaşıma ve okumasını rica ettim:
tütün ve alkol piyasası düzenleme kurumunun hazırladığı yeni yönetmeliğe göre artık topkapı sarayının bahçesinde, arkeoloji müzesinde, aya irinideki bir konserde veya iksv müzik festivallerinde ya da tophanede yapılacak bir sergide veya istanbul modernde bir kadeh şarap bile servis edilemeyecek. 24 yaşın altındakilere içki satışı yasaklanacak...
arkadaşım haberi okuyup bitirdiğinde, türkiyede seçme yaşı kaç diye sordum.
18 yanıtını alınca devam ettim:
yani 18 yaşında gençler ülkenin kaderini oy vererek belirleyebiliyorlar ama bundan sonra 24 yaşın altındakilere içki satılmayacak... bu haberler karşısında hâlâ, paranoyaya kapıldığımı düşünüyor musun? yaşam tarzımıza müdahalenin başladığını artık sen de görmeye başladın mı?
sonra da bitirici hamleyi yaptım:
hani yaşam tarzına müdahaleye izin vermezdiniz? harekete geçmek için daha ne olmasını bekliyorsun?
arkadaşım sadece kısık sesle, çok kötü günlere gidiyoruz galiba, çoookkk diyebildi...
-durum vahim-
sadece bu üç örneği verdiğime bakmayın; durum gerçekten vahim...
her gün anadolunun ve büyük şehirlerin ücra köşelerinde bu örnekler gibi yüzlerce olay yaşanıyor...
ve ne yazık ki bunların birçoğu, yaşayanlar tarafından kabullenildiği için, medyaya bile yansıtılmıyor.
akp anlayışının yaptığı tüm akıl almaz işlere sempatiyle bakan liboş arkadaşlar, bugün gerçeği gördüler...
ama...
ne yazık ki, atı alan üsküdarı geçti!
ben bu çağ dışı uygulamaları hayatımıza sokan gericileri suçlamıyorum. çünkü onların ne olduğu ilk günden beri belliydi...
benim derdim, onların yanında yer alan ve hatta oy vererek destekleyen liboş takımıyla...
sakın bana bir daha, hayat tarzımıza müdahale edemezler demeyin...
müdahale haberlerini katlayıp...
masanızın üstüne koyarım...
--alıntı-- mustafa mutlu ... edit: ne kadar çok liboş varmış sözlükte, eksileye eksileye bir hâl oldular...