arabistanın uçsuz bucaksız çöllerinin ortasında, kavurucu güneşin altında,
susuzluğa, açlığa, kadınsızlığa boğulmuş olan arabi n hayalini, yeşil ırmaklarla,
çağlayanlarla, gölgelik sağlayan ağaçlarla, meyveliklerle, dal bastı kirazlarla, sıvama muzlarla,
kuş etine varıncaya kadar her türlü leziz yiyeceklerle ve saklı inci gibi iri gözlü
huriler, güzel, memeleri yeni sertleşmiş hurilerle dolu bir cennet tanımının bir kısmını
vakıa ve nebe surelerinde bulmaktayız. bu cennetlerde arap, gölgeliklere kurulu
murassa tahtlara oturmuş olarak ve çağlayan suların sesini duyarak, o en çok sevdiği
meyvelerin en tatlılarını, daha da güzel şekilde bularak, dilediği kadar içtiği şaraplardan arabistanın uçsuz bucaksız çöllerinin ortasında, kavurucu güneşin altında,
susuzluğa, açlığa, kadınsızlığa boğulmuş olan arabi n hayalini, yeşil ırmaklarla,
çağlayanlarla, gölgelik sağlayan ağaçlarla, meyveliklerle, dal bastı kirazlarla, sıvama muzlarla,
kuş etine varıncaya kadar her türlü leziz yiyeceklerle ve saklı inci gibi iri gözlü
huriler, güzel, memeleri yeni sertleşmiş hurilerle dolu bir cennet tanımının bir kısmını
vakıa ve nebe surelerinde bulmaktayız. bu cennetlerde arap, gölgeliklere kurulu
murassa tahtlara oturmuş olarak ve çağlayan suların sesini duyarak, o en çok sevdiği
meyvelerin en tatlılarını, daha da güzel şekilde bularak, dilediği kadar içtiği şaraplardan
sarhoş olmayarak, hiçbir ihtiyar kadına rastlamadan, sadece memeleri yeni sertleşmiş
ve inci timsali kızlarla yatıp kalkarak yaşayacaktır. vakıa suresindeki şu ayetleri
okuyalım:
...defterleri sağdan verilenler; ne mutlu o sağcılara. onlar dikensiz sedir ağaçları,
salkımları sarkmış muz ağaçları, uzamış gölge altında; çağlayarak akan sular
kenarlarında; bitip tüken-meyen ve yasak da edilemeyen bol meyveler arasında; yüksek
döşekler üzerinde... biz ceylan gözlüleri, defterleri sağdan verilenler için yeniden y aralını
ş izdi r,, onları bakire ve eşlerine düşkün ve yaşıtları yapmışızdır... (vakıa suresi, ayet
27-38).