allasen ne işim var benim avcılar sahilinde? hem de hava karardıktan sonra...
gidilmedik tek bir sahil hattı kalmamış ki kaçacak tek bir yerim olsun. hem ben, denizin gözlerine bakmadan yaşayamam. hem her denizin tuzu, başka bir tat; başka bir anı olmuşken donmuş dudaklarımda çarelerimi, eskicilere verdim hurda değerinden. ve şimdi çaresiz yalnızlığımı yaşatıyorum...
merkezden, otobüsleri geçerdi ve neden binip gitmediysem bilemez bir hâldeyim. hadi ama nedenimi biliyorum, sabah erken başlıyorum mesaiye... mahalledeki tabir ile afyonum, patlamamışken hani. ama gene de ne işim var benim avcılar sahilinde?
hava da esintilerde hani... saçlarım, kısalıklarından utanmasalar savrulacaklar ama yazık, hevesleri kalıyor başka bir gençliğe.
sahi avcılar'da sahil mi varmış? "yap-yapma" telkinleriniz, sizin olsun küçük hanım. ben, "yan-yanma" ikilemindeyim şimdilerde. sarhoş olacaksam dahi yalnızım, burnuna kötü bir ayyaş kokusu çalınmayacak ve kulaklarında sesim fısıldamayacak, yazık.
aranızda bir tane akıllısı yok mu lan? ne işiniz var bu havada ve akşam, şehrin üzerine kâbus gibi çökmüşken hatta tanrı'nın, soğuk nefesi yüzünüze üflenirken avcılar sahilinde? aklını siktiklerim saate bir baksanız, ömrünüzün neresinde olduğunuzu göreceksiniz ihtimal. ama korkularınız değil mi zaten sizi delirten? ben, korkuların üzerine giderken deliriyorum, bu işte bir terslik olmalı.
aranızda yolu bilen bir tanesi bari çıksın bir adım öne. benim, geri dönmem gerek ve otobüs durağına kadar bırakmanız kâfi. yeminle fazlasını istemeyeceğim... soluğum buz tuttu ve yeminle fazlasını istemiyorum. sabah, erken kalkmalıyım; hepsi o kadar. yoksa sizinle kalıp da yakın hissedilen uzaklara yol alabilirdim. şimdilik müsade bana, sonra gene delleniriz. ama avcılar sahilinde olmazsa mutlu olurum...