o, adını bile zor söylediğin dersin notlarına çalışmaya başlayınca sen,
nedense çok yalnız hissettim bak şimdi kendimi.
televizyonu açsam sesten rahatsız olacaksın, müzik açsam keza.
kalkıp gezinsem evin içinde aklın bende kalacak ne yapıyor bu çocuk acaba diye.
--spoiler--
evet evet yapmam gereken bu sanırım sana yazmak.
--spoiler--
sana baktığımı anlayıp bana baktığında ki gülümseme,
içi ısıtıcı bir olgudan da öte mecburiyetle çaresizlik kokan bir hoş tebessüm bence.
keşke diyorsun biliyorum, keşke bilgisayarın başında deliler gibi klavye tuşlarıyla dalga geçsem,
facebookta video izlesem, manikür yapsam, biliyorum içinden bunlar geçiyor.
meraklı meraklı sayfaları bir oraya bir buraya çevirmen,
renkli renkli kalemlerle cümlelerin üstünü çizmen,
bir ara arkana yaslanıp uyuşan bacaklarını dinlendirmen ve sıkıntıdan dudaklarının şekiller alması...
aslında normal bir hayatın akışı bu. ben yanında olmasamda olağan şey.
ama artık ben varken ki hayatında, daha anlamlı.
senin için olmasa bile benim için çok şey ifade ediyor.
hani diyorsun ya sebepsiz bakışların beni korkutuyor,
itiraf edeyim, aslında sana bakarken yüz ifadem gerçek şaşkınlık ve mutluluk. gerçekten mutluluk bu.
senin yanımda olup nefes alman, bir şeyler okuman, yemek yapman, televizyon seyretmen...
gerçekten bunlar bana tarifi imkansız bir haz veriyor.
--spoiler--
sana aşık değilim ama seni çok seviyorum
--spoiler--
dediğimde,
--spoiler--
unuttuğum bir şey vardı aslında.
--spoiler--
yürüyüşünü, konuşmanı, dokunmanı, nefes almanı, uyumanı izlemek beni tamamen bu dünyadan uzaklaştırıp hızlı bir kalp atışıyla beraber, derin düşüncelere daldırıyor.
istediğim, hayalini kurup unutup, daha sonra bir daha aynı hayali kurmayı özlediğim yaşantının ana karakterisin sen. sanıyorum ki unuttuğum şey aşkın tarifiydi. çünkü aşkın, tarifinde vardı bu, aşkın kendisiydi aslında bu.
her ne kadar aşk liseli işi desekte galiba ikimizde yanılıyoruz.